Eğitimde bir dünya markası!
Bugün, milyonlarca genç üniversite okumak hayaliyle YGS sınavlarına giriyor.
Hatırlıyorum, ne zor yıllardı üniversite hazırlık dönemleri.
Hem öğrencilerin hem ailelerin nasıl heyecanlı olduğunu tahmin edebiliyorum. Tüm gençlere başarılar diliyorum…
Bir zamanlar Türkiye’de “bir üniversite diploması” hayatı kurtaran bir şeydi. Bugün öyle olmadığını biliyoruz.
Bir yanda kalitesi giderek düşen ve özgür düşüncenin her gün yok edildiği “üniversite” görünümlü binalar, bir taraftan “okumuş” olmanın hakaret nedeni olduğu Yeni Türkiye’nin Yeni Değer Sistemi.
Kabul edelim, biz bu işi beceremedik.
Eğitimi evrensel ilkelerle yaygınlaştıramadık.
Fırsat eşitliğini sağlayamadık.
Hele bugün geldiğimiz noktada “dindar nesil yetiştirme” hayaliyle eğitim tamamen ortadan kalktı !
Mezunu olduğum TED’in Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu en çarpıcı biçimde ifade ediyor : “Türkiye’de eğitim programı herkes için sınav değil, herkes için eğitimi hedeflemelidir.”
Bakın bugün Batı’da gençler sınava güvenli biçimde girerken, Doğu’da gençler yıkılan, bombalanan okullar, boşaltılmış ilçelerde aynı sınavı alacaklar. 7 bin Şırnaklı öğrenci ise çevre ilçelere taşınacak.
Bu sizin içinize siniyor mu ? Benim sinmiyor.
İçime sinmeyen iki de veri paylaşayım :
Amerika’da yapılan son araştırmada Türkiye Okur Yazarlık açısından 61 ülke arasında 50. oldu.
Pearson’un “En İyi Eğitim Veren Ülkeler” araştırmasında ise 40 ülke arasında 34. sıradayız.
Olsun ! Harem eğitim yuvasıymış ya, o hepimize yeter.
Hiç sevmedim
Bu hafta “hiç hoşuma gitmeyen” çok söz söylendi yine ama en sevmediğim “Kayseri pazarlığı” oldu. Önce Davutoğlu’nun “Brüksel’de Kayseri pazarlığı yaptık” sözünü, sonra da Kılıçdaroğlu’nun “Kayseri pazarlığı böyle olmaz, parayı biz verelim mülteciler Avrupa’da kalsın” yanıtını hiç ama hiç sevmedim !
Annemin Yarası
BKM ve Necati Akpınar’ın son filmi; Annemin Yarası.
Cuma günü vizyona giren filmi ben çarşamba akşamı Lütfi Kırdar’daki özel galada izledim.
Uzun zamandır beni bu kadar etkileyen bir film olmamıştı.
Annemin Yarası, Bosna Savaşı sırasında yaşanan büyük bir trajediyi anlatıyor : savaşta yetimhaneye bırakılan Salin’in 18 yaşında ailesini arama öyküsünü…
Salin, bu yolculuk sırasında sadece kendisinin değil, öyküsünün kahramanı olan herkesin aslında büyük acılar çektiğini keşfediyor.
Savaş çünkü, böyle bir şey.
Tecavüz, şiddet, korkaklık, yalanlar ve ölümün kol gezdiği bir dünya. Salin’in üvey babaannesinin de bir sahnede söylediği gibi “unutmak için yıllarca uğraştığımız bir acı.”
Salin önce annesini buluyor, Nerma’yı. Ama annesinin evinde öğrendiği bir gerçek onu bu kez babasını aramak üzere tekrar yola çıkarıyor.
Çünkü “bazen, birini bağışlamak için önce cezalandırmak gerekir”. Marija ve Borislav’la yolları işte böyle kesişiyor Salin’in. Bir Sırp kentinde, büyük bir çiftlikte yaşayan bu çift, neredeyse bir aile oluyor Salin’e.
Borislav’ın tüm hoyrat ve tuhaf karakterine rağmen ona büyük bir aşkla bağlı olan Marija, Salin’e de iyi geliyor.
Ama geçmişi, Salin’i rahat bırakmıyor. İçindeki “kim olduğunu bulma” ihtiyacı bir kez daha onu yola çıkarıyor.
Annemin Yarası çok güçlü ve iyi kurgulanmış bir hikaye. Daha ilk anından itibaren sizi içine alıyor. Ve finalin şok eden anına kadar sizi hiç bırakmıyor.
Film bir “Türk filmi” değil. Daha çok bir dünya sineması örneği. Hem karakterler, hem oyunculuklar ve baştan sona yapım bu duyguyu yaratıyor.
Türk Sineması’nın hiçbir kodu yok filmde, tam bir evrensel sinema bakışıyla çekilmiş.
Bora Akkan, Salin rolünde çok derin, etkileyici. Ozan Güven harikalar yaratmış, gerçek bir Sırp olmuş. Meryem Uzerli Marija’ya çok yakışmış, çok sahici.
Ve Belçim Bilgin Salin’in annesi Nerma, Okan Yalabalık da üvey babası Mirsad olarak çok başarılı.
Ben sinema uzmanı değilim, ama bir seyirci olarak nefessiz izledim. Bu film önümüzdeki yılın Oscar’larında Türkiye’ye ödül de getirebilir, benim inancım bu.
Tüm ekibi, başta Necati Akpınar ve BKM olmak üzere kutluyorum. Yolları açık olsun…
Filmden çarpıcı replikler
Marija: ( Elindeki tavayı kaldırarak ) “Bu var ya, insanları dinlerine göre ayıran herkese girsin !”
Babaanne: “Bazen, birini bağışlamak için önce cezalandırman gerekir.”
Nerma: “Korkmak ayıp değil ki, günah da değil, korkar insan.”
Marija: “Çocukken bir bisikletin olsa her şey çözülecek gibi olur, ama sonra yol biter.”
Borislav: “Öldürmek için ölmen gerek.”
Nerma: ( Salin’le konuşurken ) “Ben kimim Salin, kimim ben, söyle.”
Salin: “Bilmiyorum, ben sadece kendimi biliyorum, ben annemin yarasıyım…”
Marija: “Hayat kısa Salin, aşık olmak lazım…”
Dijital Dönüşüm Zirvesi
Heyecanla beklediğim bir etkinlik var önümüzdeki hafta : Vodafone Dijital Dönüşüm Zirvesi. Yine başka bir çağın teknolojik dönüşümlerine tanıklık edecek, yine olağanüstü konuşmacılar dinleyeceğiz.
Modada, müzikte, sağlıkta, eğitimde, kent tasarımında “şeylerin interneti” ve “dijital devrim”in dünyayı getirdiği noktayı anlayacağız.
3D printerla elbiselerinizi üretmeniz, uzaktan hastaları ameliyat etmeniz, dünyanın farklı kıtalarından yaşarken dijital orkestralar kurmanız artık mümkün !
Basın toplantısında bir moda tasarımcısı Paris Moda Haftası’ndan bir de anı paylaştı :
Moda Haftaları’nda herkes “en ön sırada” otursun diye podyumları artık ince ve çok uzun yapıyorlarmış, fakat bu sefer de bir kıyafet en öne yürüyene kadar çoktan yanda oturan biri tarafında Instagram’a koyulmuş oluyormuş. Yani defile sırasında bile izlediğiniz kıyafeti önce karşınızda değil, Instagram’da görüyormuşsunuz ! İşte dijitalın hızı !
Bu arada 15 Mart’ta Lütfi Kırdar’da gerçekleşecek zirve herkese açık.
BAK KIZIM
Kimileri hayatından gidecek. Ama bu
senin hikayenin sonu değil, onların senin hikayendeki bölümlerinin bitişi sadece…
Yorumlar