AKP mi? FETÖ mü?
Çok tuhaf şeyler oluyor.
Zaten 14 yıldır her şey çok tuhaf diyebilirsiniz, ama yok, bunlar gerçekten çok çok tuhaf !
15 Temmuz Gecesi 250 şehit verdiğimiz darbeyi araştırma komisyonunun başında, eski bir Cemaatçi AKP’li vekil var.
Komisyon, araştırmak için değil, gerçekleri örtmek için çaba sarf ediyor. Tanıklıklarına başvurulanlar “esas abiler” değil, en esas olanlar zaten gelmiyor… Başlatılan cadı avı, medeni dünyanın en yoğun biçimde dikkatini ve tepkisini çekecek kapsamda ilerliyor.
Cumhuriyet’e, FETÖ’den yargılanmış bir savcı tarafından yapılan operasyon, tek satır şiddet yanlısı yazmamış olan çok değerli yazarlara “müebbet hapis” istemek…
Seçilmiş vekilleri hapse gönderip, idam cezasını sürekli gündemde tutarak AB süreçlerini açıkça baltalamak…
Aynı gün içinde Yılmaz Özdil ve Barış Pehlivan’a “haber yaptıkları” için soruşturma başlatıp, öğleden sonra soruşturmanın “yanlışlıkla” açıldığını duyurmak…
Hepsi, Ergenekon ve Balyoz süreçlerinde kurulan “kumpas”ların ‘aynısının tıpkısı’ !
Şimdi soru şu : Bütün bu “suyu bulandırmaları” darbeyi başaramayan kripto FETÖ’cüler mi yapıyor? Yoksa, kendileri de en az FETÖ kadar 15 Temmuz Gecesi ne olduğu anlaşılmasın isteyen AKP iktidarı mı?
Aslında bir üçüncü seçenek daha var, ama onu buraya yazmayacağım.
Sadece bu soruların yanıtı bile tarihin akışını değiştirmeye yeter…
En Büyük Başkan kiminki?
Başkan seçildi.
Hem de nefes nefese geçen bir yarışın ardından, küçük bir farkla… Kendisi de en az rakibi kadar şaşkın ! O kadar ki, kabinesine nitelikli adam bulamıyor. Kızını, Bakan yapmayı düşünüyor.
Dış politika diyorlar, 3-4 hamasi yanıt dışında bir vizyonu yok. Ekonomi soruluyor “oradan keseceğim, bunları atacağım” diye ortaya sallıyor.
Kampanya sırasında çok radikal, çok güçlü vaatler vermişti, tümünün “gerçekçi” olmadığı anlaşıldı. Ne hikmetse bu vaatleri internet sitesi ve Twitter adresinden “yanlışlıkla” silmiş !
Her gün ülkede gösteriler oluyor, insanlar ellerinde “bu benim başkanım değil” pankartlarıyla yürüyor, bağırıyor.
Bazı eyaletlerde merkezi yönetimden ayrılmak istiyoruz talebiyle kampanyalar başlatıldı, milyonlarca insan imza attı.
Nobel ödüllü yazarlar, aydınlar, sanatçılar ülkeyi terk etmeyi düşünüyor, birkaçı bununla ilgili duyuru yapıp gitti bile !
Ülke vatandaşları internette en çok “hangi ülkeler nasıl göçmen alıyor” sorusunun yanıtını arıyor.
Bütün bunlar, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanıyor.
Bizden farklı olarak protestoculara, açıklama yapan aydınlara, ağır eleştiriler yazan gazetecilere dokunulmuyor, kimse hapse atılmıyor, dünyanın en başarılı üniversiteleri “rektörü kim atayacak?” diye endişe duymuyor…
Hadi bir düşünelim şimdi, biz de başkanlık sistemine geçtiğimizde, ense farkıyla “istediğiniz değil, istemediğiniz aday” direksiyona geçerse ne olacak?
Mesela “bu benim başkanım değil” diye sokaklara çıkabilecek misiniz? Bir koca şehir ayaklanıp “biz ayrılmak istiyoruz” diyebilecek mi? Dünyanın en ünlü, Nobelli yazarlarınız “benim için bu ülke bitmiştir” derse sessizce dinleyebilecek misiniz? Gazeteler “Türkiye çıldırmış olmalı” diye manşet atarsa, basın özgürlüğü kapsamına girecek mi?
Çok Sevdim
Barış Yarkadaş. Meslektaşımız, gazeteci. Şimdilerle CHP milletvekili. Bugünlerde neye canım sıkılsa, neye isyan edecek olsam, orada o var ! Elinde bir pankart, ya da bir açıklama, hep çalışıyor. Birilerinin beni temsil ettiğini hissetmek güzel!
Tepem Attı
TSK önce “Ordu Millet El Ele” diye halkı 10 Kasım için Anıtkabir’e çağırdı. Sonra da 10 Kasım günü son saniyede “provokasyon” riski nedeniyle iptal etti!
Kardeşim, TSK’ya mı kaldı bu çağrıyı yapmak? Millet gönlünden gidiyor zaten, gider, gidecek. İnsanları korkutup yolundan çevireceğine, sen önce karargahına
sahip çık!
Bir Soru
Bir Emine Ülker Tarhan vardı, sahi, ne oldu ona?
Bak kızım
Her zaman kendine dürüst ol. Sana gerçekleri anlatacak tek kişi odur!
Yorumlar