Bir bilge adam…

  • 15 Mart, 2016
  • Yorum yapılmamış
  • Yazar: Özlem Gürses

Günlerdir kulağımdan gitmiyor o sözler, röportaj sırasında Hüsamettin Cindoruk söylemişti: “Bir bilge adama ihtiyacı var Türkiye’nin. Sığınabileceği bir cumhurbaşkanına ihtiyacı var ve o cumhurbaşkanı Türkiye için güvence olmalı.”
Ah keşke!
Böyle bir bilgelik olsaydı, olabilseydi, Ankara yine kana bulanabilir miydi?
Bir pazar gününü daha 37 cana mezar ettik… 15 yaşında Eray, 16 yaşında Emre, 17 yaşında Destina, 19-20 yaşlarında Buğra, Ozancan, Berkay, Elif, Feyza…
Bakamıyorum ben artık fotoğraflara, “Eğer oğluma bir şey olduysa yıkarım bu memleketi!” diye haykıran anneyle birlikte ben de bas bas bağırmak istiyorum sokaklarda!
Bir yılda altı bombalı saldırı, 225 ölü, binden fazla yaralı.
Beş ayda sadece Ankara’da üç saldırı ve yine yüzlerce ölü.
Ankara’nın göbeğinde çocuklarımız havaya uçarken Ankara Emniyet Müdürü’nün koltuğu boş, ‘vekaleten’ idare ediliyor. Olacak iş mi bu?
Bunun sorumlusu kim?
Gidenler gitti, arkalarında büyük ve derin acılar bırakarak… Peki ya kalanlar?
Nasıl devam edeceğiz yaşamaya?
Ekşi Sözlük’te Ankara Katliamı başlığı altında paylaşılanlara bir bakın. Nasıl devam edeceğiz yaşamaya?
“Nişantaşı’ndaki ofisime tedirgin, başka plakalı araç var mı görüş alanımda diye baka baka geldim Beylikdüzü’nden. İki saat oldu mesai başlayalı ama çalışamıyorum. Manyak gibi haber takip ediyorum. Korkuyorum lan bildiğin, Ekim’den beri korkuyorum! Her gün metroya ve metrobüse binerken, işlek bir yerde yürürken aklıma düşüyor.
Evlilik hazırlığı yapıyoruz bir yandan da. Balayı planı yaparken ve daha pek çok şey hayal ederken bir sürü insan öldü dün. Bir hafta sonra onlardan biri olmayacağımızın garantisi yok.”

“Sabah Ankara’da okula gitmek için metroya bindim. Normalde tıklım tıklım olan metro bomboş. Okul bomboş. Öğrencilerini kaybeden hocalar ağlıyor. Arkadaşlarını kaybeden öğrenciler ağlıyor. Çoğu kişi şans eseri kurtulduğundan bahsediyor. Şu an yaşıyor olmamızın şans eseri olduğunun farkına varınca her şey daha da korkunç geliyor bize. Eve dönmek için metroya doğru yürüyoruz arkadaşla; önümüzde sırtında çanta, kafasında şapka olan esmer bir adam… Onun uzaklaşmasını bekliyoruz istemsizce ve kendi ülkemizde yaşamaya korktuğumuzu anlıyoruz.”

“33 yaşındayım.
33 senedir Ankara’da yaşıyorum. Burada çocuk oldum, genç oldum. Burada büyüdüm, burada okudum, burada üniversiteye gittim, burada iş güç sahibi oldum. 33 sene içerisinde sadece bu yıl benim duyduğum, bir ay içindeki ikinci patlama bu… Kimse bana güvenden, güvenlikten, istikrardan, ilerlemeden, çözüm süreçlerinden, doğru politikadan bahsetmesin; kalbinizi kırarım… Korkuyorum.
Bu ülkede yaşamaya, her karışını bildiğim sokaklarda dolaşmaya, bir yerden bir yere gitmeye korkuyorum.
Böyle yaşam mı olur? Kimseyi sorumlu tutmayıp, kendimizi eve mi hapsedelim? Öyle bir dipsiz kuyu ki, bedenen hayatta kalsan psikolojik olarak ölüyorsun!
33 senelik yaşantımda hiç bu kadar güvensiz, mutsuz ve çaresiz hissetmemiştim… Çok üzgünüm…”

“Patlamanın göğe yükselen alevden mantarını gördüm. Üzerimize yağan cam ve metal parçalarından korunmak için refleks olarak yere yattım. Kulağım sağır olmuştu, çınlamadan başka bir şey duymuyordum. Üzerimdeki kan benim mi başkasının mı bilmiyordum. Kollarımı ve vücudumu yokladım, iki gözümün de yerinde olup olmadığını kontrol ettim. İki kadına ‘İyi misiniz?’ diye sordum. Yaşıyor olduğuna sevinemiyorsun. Bir saniye içinde onlarca şey düşünüyorsun. ‘Belki de öldüm’ diyorsun ama emin olamıyorsun. ‘Bu şekilde ölmek istemiyorum’ diyorsun. Annen üzülür. Yaşıyorsun ve bunun ne kadar süreceğini bilmiyorsun. Şimdi sorum şu: Sen yaşadığını mı sanıyorsun?”

İşte biz Alex’i bu yüzden sevdik

Alex, Ankara katliamından sonra resmi Instagram hesabında bu fotoğrafı paylaştı.

 

 

Kategoriler

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir