Birbirimize güveni, toplum olma duygusunu kaybettik
Koç Grubu’nun kurucusu Vehbi Koç, sivil topluma çok inanan bir işadamıydı… Belki de o yüzden, eğitim, kadın hakları, aile planlaması ve çevre konularında Türkiye’nin öncü dernek ve vakıfları yıllar önce onun girişimleriyle kuruldu. Yetmemiş, bu sivil toplum kurumlarına yasal ve mali alanlarda destek verecek bir başka vakfın daha kurulmasına önayak olmuş: TÜSEV… Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), 1993 yılında Vehbi Koç, Asım Kocabıyık, Sakıp Sabancı ve İhsan Doğramacı tarafından hayata geçirildi. O tarihte 23 üyesi olan TÜSEV, şimdi 112 vakıf ve derneğin çatı kuruluşu. Ve yayınladıkları son araştırma Türkiye’de “Bağışçılık kültürünün” daha çok yol alması gerektiğini gösteriyor. Koç Üniversitesi’nden Prof. Ali Çarkoğlu’nun yönettiği araştırmada çarpıcı bir sonuç daha var: Son birkaç yılda Türk toplumu sadece “dini reflekslerle” hayırseverlik yapıyor. TÜSEV Genel Sekreter Yardımcısı Liana Varon ile İstanbul’da buluştuk, konuştuk.
DEMOKRASİ GÜÇLENİR…
– Türkiye’de kaç dernek ve vakıf vardır? Hiç biliyor musunuz?
Büyük bir alan aslında sivil toplum. 109 bin dernek, 4500’ün üzerinde vakıf var. Bizim üyelerimiz 112 kurum. Biz üyelerimize mevzuatla ilgili danışmanlık veriyoruz. Ama asıl öncelikli çalışma alanımız kamu – sivil işbirliğinin geliştirilmesi.
– Bizde kamu sivil işbirliği ne durumda?
Türkiye’de, Avrupa ülkelerinin aksine bununla ilgili herhangi bir mekanizma yok. Avrupa’da sivil topluma danışma süreçleri var. Demokrasiyi güçlendirmenin önemli bir yolu bu. Sivil toplum kuruluşları halkı temsil ediyor. Bir sebebi bu. İkincisi, bazı konularda sivil toplum kuruluşlarının çok ciddi uzmanlığı var. Mesela okul öncesi eğitim, mülteciler gibi. Yasa yapıcılar böylece sivil toplum üzerinden o uzmanlığa ulaşmış oluyorlar. Bizde böyle uygulamalar yok.
SOSYAL AĞLARIMIZ ZAYIF
– TÜSEV şu anda ne yapıyor?
Kamu-sivil işbirliğini artırmaya çalışıyoruz. Sosyal yatırımcılık, bağışçılık araştırmamız da bunun bir diğer boyutu. Sivil toplum kuruluşlarına yapılan bağışların artması için şeffaflık, hesap verilebilirlik konularını da sivil topluma sürekli anlatıyoruz.
– Araştırmanızdan çarpıcı sonuçlardan biri de toplumsal güvenle ilgili…
Doğru. Birbirimizle sosyal ağlarımız, birbirimizle ne kadar ilişki içinde olduğumuzu gösteren bir veri bu. Sosyal sermaye, güven üzerinden ölçülüyor biliyorsunuz, şu anki sonuçlar şu: Türkiye’de sadece her on kişiden 1’i tanımadığı bir kişiye güven duyuyor. İnsanların ağlarının kuvvetli olmadığı, birbirine güven duymadığı, geleceğe umutla bakmadığı bir noktada sivil topluma katılım da beklenemez. Biz, toplum olma duygumuzu kaybetmişiz. Çıkan sonuç bu. Maalesef.
Türkiye’de en çok bağış dini kurumlara yapılıyor
– Türkiye’de bağışçılık ne durumda? Ne çıktı son araştırmanızdan?
Araştırmanın ilkini 2006 yılında yapmıştık, yine Ali Çarkoğlu ve Erdem Ataç ile çalıştık, Koç Üniversitesi’nden. Katılanların yüzde 52’si “Benim yardım miktarım çok küçük olduğu için sivil topluma değil, bir tanıdığıma ya da kişilere veriyorum” diyor. İkinci olarak “Ben ancak ihtiyaç sahibi bir kişi karşıma çıkarsa o zaman bağış yaparım” diyor. Yani biz hayırseverliği sivil topluma destek zannediyoruz.
10 YILDA DEĞİŞTİ
– Dünyada durum daha mı farklı?
Bağışçılık olarak ABD ve Amerika’dan çok geride değiliz ama biz kurumlara değil, hemşerimize, aynı dinden birine ya da dilencilere para vermeyi seçiyoruz. Eşim, dostum, akrabam, komşum olabilir. 2006’dan farklı olarak da yardım yaptığımız kişinin bizimle aynı dini ve kültürel çevreyi paylaşmasını çok daha fazla önemsiyoruz.
KIZILAY ÜÇÜNCÜ
– Bu ilginç bir değişim… 10 sene önceye göre nerdeyiz?
Evet, din çok öne çıkmış durumda. Bağış konusunda gerideyiz. 2004 yılından azalmış bağışlar. Araştırma sonuçlarına göre cami, Kuran kursu gibi yapılara, sonra sırasıyla Kızılay ve Türk Hava Kurumu’na destek oluyoruz. Bir yandan tanıdığımız türden insanlara para veririz diyoruz ama öte yandan en büyük bağış sokaktaki dilencilere! Ortalama 53.2 lira veriyoruz, bunun en büyük bölümü sokaktaki dilencilere!
– Türkiye’de sivil toplum da ikiye ayrıldı sanki: Muhalifler olanlar, yandaş olanlar.
Katılım süreçlerinde her türlü sivil toplum kuruluşuna gitmek önemli, muhalif olabilir, aynı fikirde olabilir, fark etmez, eşit alan tanınmak zorunda.
Yorumlar