Dünya Müslümanları neden sevmiyor ?

  • 17 Nisan, 2016
  • Yorum yapılmamış
  • Yazar: Özlem Gürses

Gerçekten de sevmiyor.
Üstelik artık çok da korkuyor.
13. İslam Zirvesi’nin 54 katılımcısının yer aldığı bu fotoğraf sorunun yanıtı olabilir mi ?
Tamamı erkek ve çoğu sanki başka bir çağdan kalmış gibi gözüken bu liderler dünyaya ne vaat ediyor ?
En son ne zaman bir İslam ülkesi sağlıkta, bilimde, teknolojide, sanatta veya eğitimde bir buluşun ya da araştırmanın ev sahibi oldu ?
Müslümanlar İslam ülkelerinde mi daha mutlu ve güvende, yoksa uygarlığın bir biçimde sisteme sokulduğu Batı coğrafyalarında mı ?
Koskoca zirveden şu mesaj çıkmış : “Birbirimize düşmeyelim !”
Bu “tarihi mesaj” açıklandığı sıralarda Almanya “kendi İslam’ını kurma” konusunu tartışıyordu.
Almanya’da hükümet ortağı Hristiyan Demokrat Parti sözcüsü “camilerde dil Almanca olmalı, vaazlarda ne anlatıldığını bilmemiz gerek, başka ülkelerden imam gelmesi yanlıştır, imamlar Almanya’da buranın değerleri ile yetişmeli” diyor.
Haksız mı ?
IŞİD bizim ülkemiz de dahil o camilerde kendine taraftar toplamıyor mu ? En radikal görüşler o camilerde, o cemaatlerde kendine yer bulmuyor mu ? Sadece radikalizm değil, kör cehalet de oralardan yayılmıyor mu ?
Meseleye “bunlar Hristiyan Kulübü” deyip geçebilir miyiz ?
İslam Zirvesi’nin kapanış konuşmalarının yapıldığı sabah New York Times Gazetesi’nin dünya versiyonunun manşetinde ise bu fotoğraf vardı :
Huzurlu ve sakin bir Baltık ülkesi olan Letonya’da 27 yaşındaki Liga Legzdina’nın otobüsteki peçeli, eldivenli hali.

2 milyon nüfuslu Letonya, bir süredir “peçe”nin yasaklanmasını konuşuyor. Liga, bu
tartışmanın sembol isimlerinden biri. Üstelik doğuştan Müslüman değil.
Mısır’a üniversiteye gittiğinde İslam’a geçmiş ve o tarihten beri de böyle giyiniyor. Bakar mısınız insanların Liga’ya bakışlarına, hele sağdaki kadının ?
Korkuyorlar.
Bilmedikleri, anlamadıkları bir dilde vaaz edilen bu kılık kıyafetin neye hizmet ettiğini çözmeye çalışıyorlar.
Letonya Hükümeti “bu kıyafetlerin altında kolaylıkla bir bombanın saklanabileceğini” vurguluyor, ama sadece “güvenlik” değil “yaşam tarzı değerleri”nin de korunması gerektiğini savunuyor.
Acaba neden İslam’ın girdiği her coğrafyada “yaşam tarzı” büyük bir tartışmaya, hatta bir krize dönüşüyor ?
İslam’ın “kadın” yorumu her seferinde en çok kadınları, ama modern topraklarda tüm toplumu “endişelendiriyor” ?
Haydi bir daha bakalım İslam Zirvesi’nin fotoğrafına.
Bu fotoğraftan 21. Yüzyıla dair bir mesaj çıkıyor mu ?
Oturup “reformu, kadın meselesini, eşitlik ve uygarlığı, bilimi ve gelişmeyi” konuşması gereken bu “ağabeyler” yine bir “düşmana karşı” ümmet olmayı, birbirlerine düşmemeyi filan konuşmuşlar…
Ne diyeyim, aferin !

Ağlama Duvarı’nda
“Duvarın Kadınları”

Allahaşkına, bu semavi dinlerin “kadınlarla” alıp veremediği nedir ?
Geçen hafta İsrail’deydim.
5 gün girip çıkmadığım yer kalmadı, elbette Ağlama Duvarı’na da gittim.
Gördüklerim karşısında yine şaştım kaldım !
Mescid-i Aksa’nın tam dibindeki duvar ortadan bir bariyerle ikiye ayrılmış. Bir tarafta kadınlar, bir tarafta erkekler dua ediyor.
Yani orada da kadın ve erkek ayrı.
Yetmemiş, kadınların sesli dua etmesi yasak !
Erkekler ilahilerle, bağıra çağıra yakarırken, kadınlar içlerinden ve hiç ses çıkarmadan dua etmek zorundalar.
Çünkü kadın sesi “haram”.
Nasıl bir düşünce sistemi, anlamak mümkün değil, hele 2016 yılında.
İyi haber şu ki bir grup Yahudi kadın bu yasağa karşı örgütlenmiş, isimleri de “Duvarın Kadınları”.
Duvarın Kadınları grubunun Direktörü Lesley Sachs, “Bu, İsrail’de cinsiyet eşitliği ve din özgürlüğü mücadelesinin bir parçası” diyor.
Kadınlar, duvarda şallarını giyip, tıpkı erkekler gibi Bat Mitsva törenine katılmak ve ailesiyle birlikte yüksek sesle Tevrat okumak için mücadele ediyor.
Kendilerini “laik-Yahudi kadınlar” olarak tanımlayan grup her seferinde tutuklanıyor.
Polis “Yüksek Mahkeme’nin 2003’te aldığı kararı uyguluyoruz; Batı Duvarı’da 10 veya daha fazla sayıda kadın dua şalı giyip yüksek sesle Tevrat okuyamaz.” diyor.
Görüyorsunuz işte, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi her coğrafyada zor.
Ama asla vazgeçmeyiz !

Moda dünyasından iki tasarım

Birincisi, Dolce and Gabbana’dan.
Dünyaca ünlü marka tarihinde ilk kez abaya ( bir tür çarşaf ) ve türban tasarladı. Kadınlardan büyük tepki aldılar ama yola devam ediyorlar…
İkincisi ise yakında Türkiye’ye de gelecek olan kozmetik markası Kiko’dan. Dünyanın en ünlü tasarımcılarından birine, Ross Lovegrove’a rimel, allık ve pudra kutusu yaptırmışlar. Vanity Fair dergisinin son sayısında gördüm, bayıldım !

BAK KIZIM

Bazen en çok korktuğun en ihtiyacın olan şeydir, büyümek için… Korkunun içinden yürü, mutlaka aydınlığa varacaksın.

 

Kategoriler

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir