Gezi Ruhu: Mimarlık Özgürlük, Eşitlik
İki yılda bir gerçekleşen Mimarlık Bienali’ni izlemek üzere Venedik’teyim.
Bu yıl serginin sembolü, bir metal merdivenin üzerinden ufuğa bakan bir kadın.
Bu kadın neye bakıyor ? “Hiçbir insanın gurur duyamayacağı, işgal edilmiş, hoyratça beton yığınına dönüşmüş, daha iyi bir medeniyet kurmak için kaçırılmış tüm fırsatlara” bakıyor. Aynı kadın “sayısız trajik ve vasat gerçeklik görüyor, bir de mimarinin sonunu…”
Bienal’in açılış yazısı böyle diyor; mimarinin sonu.
* * *
Mimarlık, nasıl kullandığınıza bağlı olarak bir mahallenin, bir kentin hatta bir ülkenin kaderini değiştirebilecek güçte bir uygulama alanı.
Türkiye’de bugüne kadarki en güçlü sivil eylem mimari bir projeye itirazdan başladı, Gezi Parkı Hareketi’nin amacı Topçu Kışlası’nın inşasına karşı çıkmaktı.
Topçu Kışlası sadece yeşil alanının yok edileceği bir yaklaşım olarak değil aynı zamanda ülkenin taşınmak istendiği “yeni menzili” sembolize etmesiyle de tepki çekti.
Gezi’nin yanı başında ise yine sembolik değeri çok yüksek başka bir yapı duruyor, Cumhuriyet Türkiyesi’nin değerlerini anlatan Atatürk Kültür Merkezi.
Mimarlık işte, bu kadar güçlü ve derin bir alan.
* * *
Venedik Mimarlık Bienali’ne katılan ülkeler arasında Türkiye de var.
Bu önemli fırsatı sağlayan ise İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı. İKSV’nin girişimi ve 21 destekçinin katkılarıyla Türkiye, 2014 yılından itibaren Venedik Bienali’nde 20 yıl süreyle sabit bir pavyona sahip.
Türk Pavyonu’nda bu yılın teması : Darzana; Türkçe’de Tersane, İtalyanca’da Arsenale olan kelimesinin Venedik lehçesindeki karşılığı.
Bu kelime, 11. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasındaki Akdeniz’deki “melez denizcilik” dünyasına vurgu yapıyor.
Osmanlı’nın asıl olarak “melez” olduğunu, Türkiye’nin de aynı zamanda “Batılı” olduğunu anlatıyor.
Denizlerin sadece ticareti değil, ülkeleri, kültürleri ve insanları birbirine bağladığı o “melez” dünyayı…
Bu şahane hikayeyi kuran ise aynı zamanda mimar olan bir yazar, Feride Çiçekoğlu.
Teğet Mimarlık şirketinin ortakları mimar Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar’la “şarap içerken” ve “Türkiyelilik kimliğini” konuşurken ortaya çıkmış “Darzana”.
Feride Çiçekoğlu sakin gülümsemesiyle “şarap içtiğimizi de aynen yazın lütfen” diyor. İşte size bir sembol daha !
* * *
Darzana, Baştarda isimli bir ahşap tekneden oluşuyor. Daha pavyona girer girmez sizi kalpten yakalayan olağanüstü etkileyici bir tekne bu.
“Baştarda” İstanbul’da metruk bir tersane alanında “çöp” diye atılmış eski ahşap tekne parçalarından inşa edilmiş. İstanbul’dan İtalya’ya taşınmış ve Venedik Bienali’ndeki yerini almış.
Tıpkı “Darzana” gibi “Baştarda” da “sembolik olarak” seçilmiş.
Baştarda, denizcilik dünyasında hem kürek hem yelkenle yol alan “melez” bir tekne. Kelime anlamı ise “kökü belirsiz”.
Memleketin giderek dünyaya kapandığı, hatta kendi içinde bile “kapalı mahallelere” bölündüğü bir dönemde “melezlik” özgürlük ve barışa dair en değerli umut değil mi ?
* * *
Hem bienal yönetimi, hem de uluslararası ziyaretçiler Darzana’yı sevdi. Feride Çiçekoğlu, Mehmet Kütükçüoğlu ve Ertuğ Uçar küratörlüğünde, Hüner Aldemir, Caner
Bilgin, Hande Ciğerli, Gökçen Erkılıç, Nazlı Tümerdem ve Yiğit Yalgın’dan oluşan ekibin hazırladığı proje, büyük ilgi görüyor.
Yazıyı “merdivenin üzerinden ufka bakan kadın” sembolüyle açtık, yine o kadınla kapatalım.
Bu yıl Venedik Bienali’nin de sembolü, Türkiye Pavyonu’nun hikayesini yazan kişi de bir kadın.
Bu bir tesadüf mü?
Bence değil.
Bienalin sembolü kadın, “bugünün umudunu” anlatıyor. Mimarlık ile toplumun yeniden buluştuğu bir dünyadan haberler veriyor.
Türkiye Pavyonu hikayecisi Feride Çiçekoğlu ise mavi saçları ve “şarabı da yazın” notuyla sadece “yaratıcı düşünceyi” değil özgürlüğün cesaretini de temsil ediyor.
Mimarlık ile daha mutlu, daha barışçıl, daha özgür ve melez toplumlar kurmak mümkün mü?
Neden olmasın ?
GEZİ’den doğan bilinç bunun en güçlü işareti.
Nesrin Cavadzade
33 yaşında, Azerbaycan doğumlu, bol ödüllü bir oyuncu.
Acaip güzel bir kadın, buğulu bir hali var.
Instagram hesabını büyük zevkle takip ediyorum.
Sadece ben değil, çok sayıda erkek de kendisine hayran.
Ancak “bazıları” direkt mesajdan “iğrenç” fotoğraflar gönderiyorlarmış Nesrin’e.
Geçen hafta verdiği röportajda bizzat kendisi anlattı.
Harika bir fikri var, bu birbirinden rezil fotoğraflardan bir sergi yapacakmış!
Vallahi şahane olur.
Sürekli tacize ve her türlü pisliğe uğrayan kadınların değil, bu mide bulandırıcı erkeklerin utanmasının vakti geldi de geçiyor.
Önerim; serginin adı “slm, mrb” olsun. Bir de onlar var çünkü!
Tek iyi haber, Nesrin Cavadzade’nin bu açıklamasından sonra çok sayıda erkek hayranı da bu iğrençlikler için çok üzüldüklerini ve erkekler adına özür dilediklerini yazmışlar.
Yaşasın kadınların bireyselliğine saygı duyan muhteşem adamlar!
BAK KIZIM
“Sadece içteki yakındır, diğer her şey çok uzak…” #Rilke
Yorumlar