İkili Esaret
Bilmem siz nasıl hissediyorsunuz ? Ama ben ölesiye bıkmış haldeyim.
Sabah kalkıyoruz Recep Tayyip Erdoğan… Akşam yatıyoruz yine o.
Her şey gözümüzün önünde, herkes söylerken ve yazarken, neredeyse an be an beklediğimiz biçimde yaşanıyor.
Ve kimse engel olamıyor.
AKP’nin içinde “iki AKP” olduğunu da, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’yı Başkanlık sistemi yönünde değiştirmek istediğini de, referandumu, yetmezse erken seçimi zorlayacağını da aylardır herkes biliyordu.
Hatta mayısta AKP Kongresi yapılacağını da…
Ve hatta Yeni Başbakan adaylarını da.
Daha da ilerisini yazayım, aslında başbakanın kim olacağını da biliyoruz, en azından çok güçlü bir tahmin olarak.
Ve ne AKP ne de muhalefet bu yaşananları değiştirebiliyor.
Bir koca ülkenin kaderi, siyaseti, geleceği bir kişi tarafından tayin ediliyor.
Ben gerçekten fena halde bıkmış vaziyetteyim.
Tek bir kişinin sürekli gündemi belirlemesinden, memlekettin bunca acil önemli gündemi arasında sadece tek bir ismin konuşulması ve yazılmasından.
* * *
Biz mi Cumhurbaşkanı’na esir olduk, o mu bizi esir aldı, bilemiyorum.
Ama bu “çift taraflı esaret” Türkiye’yi yürümesi gereken yollardan alıkoyuyor, bu açık.
Bu ülkede hâlâ yoksulluk büyük sorun. Düzenli, Anadolu’ya yayılmış bir kalkınma ve refah yaratamadık.
Tarımla, turizmle, inşaatla vardığımız nokta bu.
Çağdaş küresel büyümenin ve değerler ekonomisinin bir parçası olamadık.
Hâlâ kömürle, makarnayla, belediyede iş bulmakla ilerleyen bir modelin bizi medeniyetler ligine çıkarma ihtimali de yok.
Bunun bir nedeni de eğitim.
Fırsat eşitliği neredeyse kalmadı, devlet okulları yaşamsal donanımları sağlamaktan uzak, niteliksiz.
Düşünmenin, itiraz etmenin ve hayal kurmanın yasak olduğu bir okul ikliminden “dünyayı değiştirecek” insanlar yetişmesini bekleyemeyiz.
Çocuklarımız, erkenden okulu terk ediyor, erkekler çalışmak, kızlar evlenmek için.
Kadın meselesi hiç olmadığı kadar kötü bir durumda. Evet, eskiden de rezil bir riya üzerine kuruluydu kadın erkek dünyası. Ama bugün kadınlar açıkça “katlediliyor”.
Kadınlar iş yaşamında hak ettikleri yerde değil. Nüfusunun yarısını iş yaşamına alamayan bir ülkenin kalkınmada sıçrama yaratması da imkansız.
Yaklaşık 3 milyon yeni vatandaşımız var. Tanımadığımız, bilmediğimiz bir kültürden, dilden gelen bu insanlar 5 yıl sonra Türkiye’yi nasıl dönüştürecekler, bilmiyoruz.
Çok değil, sadece 10 yıl içinde dünya ekonomileri petrol bağımlılığından kurtulup yepyeni ufuklara yelken açacaklar, biz ise hâlâ dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyoruz.
Düşünemiyor, üretemiyor, umut edemiyoruz…
* * *
Bunlar yetmezmiş gibi giderek derinleşen bir “şiddet sarmalındayız”.
Her gün şehit cenazesi kaldırıyoruz.
Türkiye’nin her köşesi bir olay yeri, her an bir güvenlik tehditi ile yaşıyoruz.
Hep yoksul çocuklar ölüyor, her zaman olduğu gibi…
* * *
Bu meselelere birileri kafa yoruyor mu, yeni çağın Türkiye’sini yaratmak için birileri çalışıyor mu bilmiyorum.
Bildiğim;
Sabah kalkıyoruz Recep Tayyip Erdoğan… Akşam yatıyoruz yine o.
Allah aşkına siz de bıkmadınız mı ?
Anneme…
Bugün eğer;
Herkese ve her şeye kafa tutabiliyorsam,
Kendimi dünyaları devirecek kadar güçlü,
Gözyaşlarımı saklamayacak kadar şeffat hissedebiliyorsam.
Yüreğimde büyük bir sevgi ve merhamet varsa,
Dünyaya bakıp kaygı duyuyor ve dert ediniyorsam,
Sendendir.
Senin verdiğin emektendir.
Her koşulda beni sevmendendir.
Hep orada ol.
Yanımda.
Seni seviyorum anneciğim. Hem de çok…
Taksim Trio
Son 48 saattir sürekli dinlediğim grup.
Kanunda Aytaç Doğan, bağlamada İsmail Tunçbilek, klarnette Hüsnü Şenlendirici.
Geçen hafta Sefarad ve sanatçı Yasmin Levy’nin konserinde eşsiz bir performans sergilediler.
Yasmin Levy’e zaten bayılıyorum, Taksim Trio’ya da bayıldım. Hele bir “Derdin Ne” türküsü söylediler ki….
Ahhhh.
O gün bugün ağlı- yorum ben bu türküye.
Bulun, dinleyin, ağlayacaksanız da ağlayın.
İyi gelir.
BAK KIZIM
“Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin. Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım !” Didem Madak.
Yorumlar