İntikam ! İntikam ! İntikam !
Ben ilk kez dün bir sosyal medya sitesinde gördüm…
Sonra bazı gazetelerin Facebook sayfalarında.
Biraz araştırınca Youtube’da çok sayıda benzer video olduğunu anladım.
Yüzbinlerce kişi de izlemiş.
Bir yemin videosu bu.
Polislerimiz Türkiye’nin çeşitli illerindeki görev merkezlerinde toplu halde en gür sesleriyle şu yemini ediyor :
“Ol deyince olduran, gönülleri iman ile dolduran,
Allah’a, Kuran’a, Peygamberlere,
Bayrağa ve Silaha yemin olsun !
Şehitlerim Rahat Uyusun,
Gazilerim Emin Olsun.
İntikam ! İntikam ! İntikam Daim Olsun !
Unutursak Kanımız Kurusun,
Allah Türkü Korusun.
Amin !”
Güvenlik haberleri konusunda uzman birkaç arkadaşıma danıştım, yeni bir şeymiş bu, onlar da ilk defa görmüşler benim gibi…
Anlıyorum ki, Beşiktaş saldırısından sonra hepimizi keder ve öfkeye boğan o duygularla başlamış bu uygulama.
Yine de ürkütücü.
Özellikle darbe girişiminin ardından bazı gazeteci ve siyasetçilerin yaptığı “bireysel silahlanma” çağrılarını, gazetelerin attıkları bazı manşetleri düşününce…
Hayır, endişelenmiyorum.
O eşiği çoktan aştık artık.
Korkmuyorum da. O eşik de geçildi…
Üzülüyorum sadece.
Bu gencecik güvenlik güçlerini “adaletle” değil “intikamla” dolduran bu yaklaşımın bu ülkeye ve o çocuklara bir faydası var mı ?
Sorunlarımızı elde silah sokaklarda intikam peşinde koşarak mı çözeceğiz bundan sonra ?
Adalete ne oldu ?
Akla ? Sağduyuya ? Politikaya ?
Ne oldu bütün bu kavramlara ?
O genç fidanlar zaten işlerini yaparken büyük baskı altındalar, gördük işte, çoğu aslında öğretmen olmak için eğitilmiş, kendilerini bir atama ile canlı bombanın karşısında bulmuşlar.
Bir de üstüne hergün bu yemin.
Diyebilirsiniz ki, “sen anlamazsın, bu bir motivasyon yemini…”
Doğru, ben anlamıyorum gerçekten.
Benim bildiğim, kurumların bir güvenlik stratejisi olur.
Bir ülkenin istihbarat örgütü, askeri, polisi, yerel yönetimleri bir arada dialog içinde çalışır.
Benim bildiğim terör gibi karmaşık sorunlar sadece silahla değil, istihbaratla, teknolojiyle, diplomasiyle, sosyolojiyle çözülür.
Öbür türlüsünün kan davasında küçücük erkek çocukların ellerine birer silah verip sokağa salmaktan ne farkı var ?
Akılla ve stratejiyle kurgulanmayan, sadece intikam odaklı bir güvenlik anlayışı akan kanı durdurur mu ?
Yoksa tam tersine mi yol açar ?
Her şeyi düşünmeden yapıyoruz, bari silahın arkasındaki o vatansever polislerimizin hatırına, hiç değilse bunu bir düşünsek…
Andımızı niye yasakladık peki ?
Yemin deyince, insanın aklına “Milli Eğitim Bakanlığı” tarafından tüm okullarda yasaklanan bir başka yemin geliyor.
Andımız.
Çoğunuz unutmuşsunuzdur, şöyleydi metni :
“Türk’üm, Doğruyum, Çalışkanım.
İlkem; küçüklerimi korumak büyüklerimi saymak,
Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm, yükselmek ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk;
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe,
Durmadan yürüyeceğime and içerim.
Varlığım, Türk varlığına armağan olsun !
Ne mutlu Türk’üm diyene !”
Doğruluktan, çalışkan olmaktan, korumak, saymak ve sevmekten…
Yükselmekten, ileri gitmekten, hedefe yürümekten ve armağan olmaktan söz eden bu andı yasakladırlar.
Hem de ne gerekçe ile, hatırlıyor musunuz ?
Bizzat Sayın Cumhurbaşkanı anlatıyor, 2013 yılındaki konuşmasında, buyrun :
“Andımız olarak bilinen metnin yazarı son derece tartışmalı bir isim olan Reşit Galip’ti. Reşit Galip Türkçe ezan zulmünün mimarlarındandır.
30’larda Hitler ve Stalin gibi toplumu formatlamak için bu tür uygulamalar yapılıyordu. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde çocukların içtimaya dizildiği, ırkçı sloganlar okunan metinler göremezsiniz. Bal bal demekle ağız tatlanmaz. Türküm demekle Türk olunmaz. Doğruyum demekle çalışkan olunmaz. Kim çalışıyor, biz, kim doğru, biz doğru.. Bizim gibisi var mı? Yok.”
Yaaa, işte böyle sevgili okuyucu.
Bak Kızım;
Kendi hayallerinin peşinde koşamayan zayıf insanlar, seni de vazgeçirmek için ellerinden geleni yaparlar. Sen, hayallerinden vazgeçme sakın !
Yorumlar