Kimin için savaşıyoruz ?
Türk Ordusu Suriye’ye girdi, hepimiz sebebini makul bulduk; Türkiye sınırlarında Suriye’den kopuk bir koridorun ülke çıkarlarına uygun olmayacağını anladık.
Ama sonrasında hiç de makul olmayan gelişmeler yaşanmaya başlandı.
Önce şehit haberleri…
Ardından hakkında hiç konuşamadığımız, soru bile soramadığımız “o malum video muamması”. Haftalar geçti hala da bilmiyoruz işin aslını.
Derken öğrendik ki El Bab’a giden askerlerimiz arasında FETÖ’den yargılanan isimler de varmış !
Neden ? Nasıl izin verilmiş buna, hangi akla hizmet böyle bir risk alınmış ?
Onu da bilmiyoruz…
* * *
Ve bu hafta, maalesef şehit sayımız 62‘ye ulaştı.
Yaralı askerlerimiz var, onlarca.
Bu çocuklar o kaotik coğrafyada nasıl tahliye edilip hastaneye ulaştırılıyor, ondan da haberimiz yok.
Önceki gün şehit düşen uzman çavuş Mahmut Uslu’nun eniştesi Veysel Oğuz da gözyaşları içinde hiçbirimizin soramadığı o soruyu sordu : “Kimin için ve ne için savaşıyoruz? Bilmiyoruz bile. Bu çocuklar ne için gidiyorlar? Çıkıp bir insan anlatamıyor”…
* * *
Genelkurmay Başkanımız mesaisini daha çok Ege Denizi’nde geçirmeyi tercih ettiğinden, yanıt veremiyor.
Ama her röportajımda ben de uzmanlara aynı soruyu soruyorum : Türk askerinin işi ne zaman bitecek ve nasıl çıkılacak Suriye’den ?
* * *
Bir süre önce konuştuğum Özel Harekat’tan emekli Metin Gürcan’la da aynı konuyu ele almıştık
Açtım, röportaj deşifresini tekrar okudum. Bakın Metin Gürcan nasıl bir uyarıda bulunmuş :
“24 Ağustos’ta yaklaşık 600 askerle (takviyeli iki mekanize tabur ve 10-12 Özel Kuvvet Timi) başlayan harekâtta şu an Suriye kuzeyindeki asker sayımız bu rakamın yaklaşık beş katı. Bu hali ile Bab civarındaki asker mevcudumuz asıl kara gücü olması gereken Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) mevcudunun bile üstüne çıktı. O halde “Fırat Kalkanı neye evriliyor?” sorusunu sormanın da zamanı geldi.
Bence Suriye kuzeyinde tam da şu anda mahdut hedefli ve etki odaklı bir harekâtla adı konmamış ve belirsiz bir savaşın arasındaki ince çizgideyiz.
Çünkü hem sahada hem de diplomasi masalarındaki gelişmeler KONTROLSÜZ ve OTOMATİK SÜREÇLERLE çok hızlandı. İşte beni korkutan da bu. Çünkü bunlar en çok sahadakileri terletecek ve bedel ödetecek.
Ayrıca hem sahada hem de diplomasi masasındaki gelişmeleri belirleyecek temel dinamik, ABD ile Rusya arasındaki stratejik ilişki. Özellikle de Trump yönetimindeki ABD’nin stratejik tercihleri.
Ve bütün bu belirsizlikler, hem ekonomik hem de askeri maliyetleri artmaya başlayan Putin için istismar edilecek bir hassasiyetimiz haline gelmiyor mu?”
* * *
Bakar mısınız ?
Demek ki biz “sıradan insanlar” ilk bakışta göremesek de, dikkatli bir asker gözü, yaklaşan tehlikeyi görebiliyor.
Dün, Rus uçaklarının vurduğu 3 şehidimiz, Metin Gürcan’ın uyarısının ne kadar yerinde olduğunu göstermiyor mu ?
* * *
O zaman bir uyarı da Genelkurmay Eski Askeri Savcısı Ahmet Zeki Üçok’tan gelsin.
Daha geçen hafta Sözcü için konuştuğum Üçok, Suriye’de sahadaki “askeri istihbarat zaafiyetine” dikkat çekiyor :
“Sınırdışı operasyona başlanacaksa, önce o bölgeye askeri istihbarat birimleri gider. O bölgeyi tümüyle araştırıp, ayrıntılı bir iletişim ağı kurarlar.
Darbeden sonra askeri istihbarat ağlarımız da büyük zarar gördü. Balyoz, Ergenekon gibi süreçlerde askeri istihbarat kadromuz neredeyse çökertildi.
Şu anda bizim Irak’ta, Suriye’de istihbaratımız büyük zaafiyet içinde. Bu ağlar öyle 10 günde kurulmuyor ki, yıllar alıyor… El Bab’a her zamanki koşullar içinde gitmedik yani, bir zaafiyet içinde gittik.“
* * *
Şimdi şehidimizin yakını Veysel Oğuz’un baştaki sorusunu hepimiz soralım :
“Kimin için ve ne için savaşıyoruz? Bilmiyoruz bile. Bu çocuklar ne için gidiyorlar? Çıkıp bir insan anlatamıyor”…
Bir insan.
Hepimize yanıt verecek bir insan bekliyoruz.
Bak Kızım;
“Koca bir büyüteçtir umut. Bu yüzden fazla ileriyi görmeni önler.” John Berger.
Yorumlar