Nereye gitti o iyi insanlar?
Biz büyürken onlar vardı.
Eğitime, kültüre, bilgiye, sanata inanan, insanlığın yarattığı bu değerleri önemseyen, saygı duyan, zarif kadınlar ve erkekler.
Zengin değillerdi.
Çoğu memur, bürokrat, işçi emeklisi, eğitimci orta sınıf ailelerdi.
Hayattaki en büyük amaçları evlatlarını “iyi yetiştirmek”, mümkün olan en iyi eğitimi sağlayabilmekti.
Mesela anneannem ve dedem üç çocuklarını tek bir asker maaşıyla kolejde okutmuşlar. Dedem rahmetli, geceleri bir de öğrenci yurduna gidermiş, sabaha kadar nöbetçi müdür olarak çalışırmış ek gelir için.
Ben, memur bir ailenin tek kızıyım. Tekim, çünkü en iyi şekilde eğitim almamı istemişler.
Ben büyürken devlet okulları vardı, Anadolu Liseleri, Fen Liseleri. Türkiye’nin çağdaşlaşma yolculuğunda inanılmaz insanlar yetiştirdiler.
Nereye gitti bu insanlar, bu okullar ?
Bu hayalini kurduğumuz aydınlık ve dünyalı Türkiye hiç mi geri gelmeyecek ?
* * *
Geçen hafta iki ödül törenindeydim. Birini bizzat sundum, Cem – Papandreu Barış Ödülü verildi. Çok değerli akademisyenlerden oluşan Türk Yunan Forumu Barış Ödülü’nü aldı.
Bir de Yunan işadamı Papaleksopulos’la Türk işadamı Şarık Tara Yaşam Boyu Barış ve Onur Ödüllerine layık görüldüler.
İşte ben “o iyi insanları” o salonda gördüm. Barıştan söz ederken heyecanlanan, Türk Yunan dostluğunun fotoğraflarına duygulanan ve Şarık Tara ödülünü alırken ayağa kalkıp dakikalarca alkışlayan insanlar.
ENKA biliyorsunuz, son dönemde neredeyse hiç iş yapamıyor.
* * *
“O iyi insanlara” ikinci olarak Vehbi Koç Vakfı’nın Ödül Töreninde rastladım.
Biliyorsunuz, beyin çalışmalarında çığır açan Fizikçi Profesör Kamil Uğurbil ödülün sahibi oldu.
Kamil hocanın bir Türk kasabasında, Tire’de başlayan yaşam öyküsünü izlerken ekranda çok tanıdık kareler vardı.
Benim büyüdüğüm mütevazı evdekilere çok benzeyen koyu renk ahşap mobilyalar, sakince gülümseyen insanlar.
Kamil Uğurbil emekli öğretmen annesini ve 4 çocuğunu en iyi okullarda okutma çabasını anlatırken hepimiz duygulandık.
* * *
“O iyi insanlar” her geçen gün azalıyor.
Kalanlar ise evlerinde, ailelerinde, küçük dost sohbetlerinde “bu dönemin geçmesini” bekliyor.
Bilmiyorum, belki de yaşlanıyorum.
Ben en çok “o iyi insanları” ve “bir zamanlar içtenlikle inandığımız ve büyük bir fikir olan” Türkiye Cumhuriyeti’ni özlüyorum.
SURİYELİ GÖÇMEN SORUNU: BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL
Biz sadece bize gösterilen kadarını biliyoruz.
Oysa uzunca bir süredir Türkiye’nin zaten zor sorunlarla uğraşan illerinde, sokaklarda büyük krizler yaşanıyor.
Savaşın kana buladığı topraklardan geçen insan akınıyla memlekete kim girdi, ne oluyor, kontrol edemiyoruz.
Güvenlik riskinin yanında, kampların dışında çok gayriinsani koşullarda sokaklarda yaşam mücadelesi veren göçmenlerin salgın hastalık riski de var.
Bunları ben söylemiyorum, devletin saygın veri toplama ve araştırma kurumlarını inceleyerek raporlar hazırlayan TEPAV ortaya koyuyor.
* * *
TEPAV, yani Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı son olarak “Türkiye’deki Suriyeliler : İşsizlik ve Sosyal Uyum” başlıklı bir rapor yayımladı.
Tümünü internet ortamında bulup okumanızı tavsiye ederim. Sadece bizim değil, bundan sonraki nesillerin de ne tür bir sosyal sorunla yaşamak zorunda kalacağını göreceksiniz.
Bakın raporda neler var :
– 2011 yılından itibaren Türkiye’de 150 binden fazla Suriyeli bebek doğmuş.
– Topraklarımızda çalışma çağında 1 milyon Suriyeli var. Ocak itibarıyla tümüne çalışma izni verildi.
– Yerel nüfuslarına oranla en çok Suriyeli göçmene ev sahipliği yapan iller, sırasıyla Kilis (yüzde 97), Hatay (yüzde 25), Şanlıurfa (yüzde 20), Gaziantep (yüzde 17) ve Mardin (yüzde 12) .Bu iller Türkiye ortalamasının üzerinde işsizlik oranına sahip. Yani Suriyeli sığınmacılar, ucuz emek piyasasında yerel işçilerle ve iş arayan insanlarla rekabet ediyor.
– Adıyaman, Kilis ve Gaziantep’te 2015 yılında işsizlik rakamları yüzde 25 oranında artmış, yüzde 10’a ulaşmış. En çok işsiz kalanlar düşük eğitimli erkekler.
Raporda, 2014’te yapılan bir anketin sonuçları da hatırlatılıyor.
Ankete katılan bölge halkının yüzde 56’sı “işlerimiz Suriyeli göçmenlere veriliyor” cümlesine inanıyor, yüzde 62’si ise “Suriyeli göçmenler fuhuş, hırsızlık ve şiddet içerikli suçlara karışıyorlar” diyor.
* * *
Durum bu.
Peki biz ne yapacağız ?
Her geçen gün derinden derine ilerleyen bu krizi çözmek için bir türlü gelemeyen 3 milyar Avro’yu beklemeye devam mı edeceğiz ?
Ya da Haziran’da vize serbestisi hayaliyle 2.7 milyon Suriyeli yokmuş gibi mi yapacağız?
BU BİR PROTEZ
Evet, bacak sakatlıkları için üretilmiş bir protez.
Ama aynı zamanda “bir tasarım ve sanat objesi”.
Milano’daki Tasarım Haftası’nda bir sergide bu protezleri gördüğümde düşünmeden edemedim : “İnsan bacağı olmasa bile, bedeninde kişisel bir dokunuş istiyor.”
BAK KIZIM
Eğer kalpten istiyorsan seni kim durdurabilir ? Hiç kimse.
Yorumlar