Özgürlük ve adalete şaşırmak
Siz de şaşırmadınız mı ? Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’ün tahliyesine yol açan son kararı hepimizi çok mutlu etti, sabaha kadar uyumadım ben bunun heyecanıyla…
Ama kabul edelim, ilk duyduğumuzda hepimiz çok şaşırdık.
O kadar uzun zaman oldu ki haktan, adaletten, vicdandan yana bir gelişme olmayalı.
Hatta şüphelendik bile “bunun altında başka türlü bir oyun mu var acaba ?” diye.
İşte memleketin ruh hali bu.
Bir çeşit “duygu esareti”.
Hep kötü haberlere, canımızı yakan, içimizi acıtan gelişmelere alışmış olmamız.
O kadar ki iyiliği, doğruluğu “şüpheyle” karşılıyoruz.
Yandaş mahalle “öfkeyle” yanıt verdi bu karara.
Neymiş, kararı AYM’de Abdullah Gül’ün seçtiği üyeler almış, karar siyasi imiş, yargı yine “ihanet kararları” vermiş, bir sürü laf…
Abdullah Gül bu ülkede 7 yıl cumhurbaşkanlığı yapmış bir isim, tüm o yıllar boyunca AKP hükümetleri iktidardaydı.
O zamanlar “Gül’ün adamları” makbuldü, bugün değil. Ama
zaten “o zamanlar” makbul olan pek çok kişi ve proje şimdi
makbul değil !
İktidara geldikleri günden bugüne her fırsatta her türlü yargı kararını siyasallaştıran bir kadronun bugün bu lafları etmesi en hafifinden komik oluyor.
Anayasa Mahkemesi sadece Can ve Erdem’e özgürlük getirmekle kalmadı, Cumhurbaşkanı’nın “onu öyle bırakmam” sözleri için tamamen siyasi reflekslerle alınan bir yanlış kararı da temize çekti.
Kuvvetler ayrılığının hayati
önemini bir kez daha anladık.
Peki Saray’ın hayalini kurduğu ve Türk Tipi olarak anlattığı “Başkanlık Sistemi” olsaydı, bu karar alınabilir miydi ?
Sorunun yanıtı yargının kim
tarafından siyasallaştırıldığının da yanıtıdır.
“Anayasa Mahkemesi iyi ki var !”
Başlık bana ait değil, kendi web sitesinde ve Radikal’de yazan çok saygın bir ekonomi profesörüne ait, TEPAV’ın kurucusu Güven Sak’a.
Güven hoca bu son kararı değil, bambaşka bir kararı alıntılayarak atmış bu başlığı.
Güven Sak’ın köşesinden aynen aktarıyorum, böylece sadece basın özgürlüğü alanında değil, ekonomik hayatta da “bazı danışmanların” nelerle uğraştığını görün:
“Geçen gün şunun farkına vardım: Ne zaman memlekette acaba iyiye giden bir şeyler var mı diye etrafa baksam, öncelikle Anayasa Mahkemesi’nin web sitesine giriyorum. Neden böyle yapıyorum? Çünkü Anayasa Mahkemesi web sitesinden, bu kadar olumsuzluk arasına serpiştirebileceğim olumlu bir gelişmeyi mutlaka buluyorum. Yüksek Mahkememiz bu hafta da beni yanıltmadı. Maliye Bakanlığımızın İş Bankası’na kestiği vergi cezasını kaldırdı. İdarenin kestiği cezayı faiziyle birlikte iade etmesi gerektiğini karara bağladı. Ne diyeyim? Ankara’da iyi ki Anayasa Mahkemesi var. Ankara’da iyi ki Anayasa Mahkemesi yargıçları var.”
Yaaaa, işte böyle.
Eğer “İş Bankası’yla kim kafayı bozmuş durumda, neyin nesidir bu ceza” diyorsanız, yazının devamında o ayrıntılar da mevcut.
Ama zaten “o danışmanı” tahmin ediyorsunuzdur,
değil mi?
Moda haftalarında bu kıyafetler yok!
Mevsim o mevsim. Moda haftaları başladı.
New York’ta, Paris’te, Milano’da 2016 Kış ve 2017 yeni sezon tasarımları podyumlarda.
Ama benim yazacağım kıyafetlerin hiçbiri o podyumlarda yok!
Bir süredir moda dünyasında bazı markalar “özel ve engelli çocuklar ve yetişkinler” için tasarımlar yapıyor.
Bunlardan biri Tommy Hilfiger. New Jersey’li bir annenin kendi engelli oğluna yaptığı tasarımları fark eden marka işbirliği için teklifte bulunmuş.
Her 20 çocuktan birinin engelli olduğu Amerika’da, Mindy Scheier “Düşler İçin Podyum” isimli bir girişimin sahibi.
Kendisi de bir tasarımcı olan Mindy “kas hastalığı” olan oğluna okulda kendi başına tuvalete gidebileceği, rahatlıkla giyip çıkartabileceği kot pantolonlar üretirken markanın dikkatini çekmiş.
Artık Mindy’nin tasarladığı kotlar Hilfiger markasıyla mağazalarda yer alıyor. Şimdilerde tartışma ise şu: “Bu kotlar çok pahalı, orta sınıf ailelerin de bu ürünlere ulaşmasını sağlamak gerek.”
Medeniyet çok güzel bir şey!
İnsan gıpta ediyor.
20 yıl bitmiş
ATV Haber stüdyolarında Siyaset Meydanı programına konuk olarak katılıp “genç bir mimarken” mesleğe gireli tam 20 yıl bitti.
Ne güzel yıllardı, ne şanslıydık biz!
Hangi görüşten olursa olsun canlı yayında farklı isimlerin sabahlara kadar memleket meselesi konuşabildiği dönemlerdi.
Bugün ekranlarda, gazetelerde birer yıldız gazeteciye dönüşen her isim ATV Haber Merkezi’nden geçmişti.
Ali Kırca’nın kaptanlığı, Ayşenur Arslan’ın kollarında geçirdiğimiz o güzelim yıllar.
Ali Kırca roman yazıyor artık.
Ayşenur Arslan ise hiç bıkmadan, usanmadan memlekete, onu yönetenlere ve bu topraklarda yaşayanlara “öyle değil, böyle oldu, bakın bundan haberiniz var mı?” diye anlatmaya devam ediyor…
Hiç bıkmadan, hiç vazgeçmeden, büyük bir onurla, ahlakla,
sabırla…
Geçen Salı Medya Mahallesi’nde canlı yayında beraberdik iki saat.
Bir kez daha anladım ki, Ayşenur Arslan’ın hep en iyisini bekleyen haberciliğini, barıştan adaletten yana tavrını, haberi en önce verme heyecanlarımızı, canlı yayın gerginliklerini çok ama çok özlemişim…
Geçmişe dönmek imkansız biliyorum, peki gelecekte yine “o gazetecilikleri” yapmak da mı imkansız?
BAK KIZIM
Senden yana olanların da sana
karşı olanların da hiçbir değeri yok,
seni anlamadıkça. Özdemir Asaf
Yorumlar