Sınavı geçtik Peki ya sonra?
Bu hafta TEOG sınavları var.
Milyonlarca çocuk ‘iyi bir eğitim’ almak için sınanacak.
Yıllardır hazırlanıyorlar.
Aileler ellerindeki her imkanı bu sınavlar için seferber etti.
Çocuklar oyunlarından, dostluklarından, hatta uykularından bile oldu bu sınavlar için.
Başarı, bu sınavdan çıkacak sonuçla tanımlanacak.
İlk dilime giren ve ‘iyi bir liseye’ yerleşenler başarılı, yerleşemeyenler ‘başarısız’ olacak.
Ne büyük haksızlık değil mi?
Üstelik gerçek bile değil…
***
Gerçek değil çünkü biliyoruz ki bu sınavları geçemeyip hayatta mutlu ve dengeli bir düzen kuran pek çok örnek var.
Gerçek değil çünkü biliyoruz ki bu sınavlar ‘öğrenen’ değil ‘ezberleyen ve hatırlayan’ nesiller yetiştiriyor.
Gerçek değil çünkü biliyoruz ki artık onlarca öğrenme biçimi ve bir o kadar da zeka ve yetenek türü var.
Gerçek değil çünkü biliyoruz ki geçtiğimiz 10 yıl içinde bu sınavlarda şifreden tut da soruların önceden servis edilmesine kadar her türlü katakülli dönmüş!
Bir de yıllardır değiştirmeyi başaramadığımız ‘gerçekler’ var.
***
Buyurun, işte gerçekler!
*Bu ülkede hâlâ çocukların yüzde 69’u yoksulluk içinde yaşıyor. Bu kesim, eğitimde fırsat eşitliğinden hiçbir biçimde faydalanamıyor. Tam tersine, yoksul çocukların eğitim aldıkları okulların bazı nitelikleri nedeniyle diğer çocuklarla aralarındaki fark daha da açılıyor.
*Bu ülkede 6-12 yaş arasındaki çocukların yüzde 3’ü, yani 500 bin çocuk hem okuyor hem çalışıyor. Bu çocukların okul başarılarını tahmin edin bakalım?
*En büyük sıkıntılardan biri de ‘nitelikli öğretmen açığı’. Öğretmenlerine maddi ve manevi yatırım yapmayan bir ülkenin varacağı yere geldik; artık her üç okuldan birinde öğretmen sorunu yaşanıyor ve bu durum da eğitimin kalitesini belirliyor.
*Kız çocuklarının eğitimi hâlâ çok sorunlu. Açık ortaokul ve lise, okulu terk eden kız çocukların sayısını arttırıyor.
Ve bugün bu ülkede okullarda çocuğunuz tacize uğrayabilir, dayak yiyebilir, hatta üzerine demir kapı ya da lavabo düşüp ölebilir!
***
Sanki bu gerçekler yokmuş gibi yaparak, yılda bilmem kaç kez değişen ve her bakanla yeniden düzenlenen bir sınav sisteminde çocuğunuz ‘birinci’ olsa ne işe yarar?
Eninde sonunda Türkiye’nin gerçekleri gelip onu da bulacak.
Her geçen gün tırmanan şiddet ikliminden, kadın erkek eşitsizliğinden, giderek daha da karanlık hale gelen dünya görüşlerinden o da nasibini alacak.
***
Yine de tüm evlatlarımıza başarılar diliyorum, ailelerine de bol şans!
Geleceğe dair heyecan verici her umudu yok eden bu ülkede çocuk yetiştirmenin ne zor olduğunu bilen bir anne olarak…
Yolunuz açık olsun!
Eve mahkum çocuklar
Geçtiğimiz hafta bir grup meslektaşımla birlikte OMO’nun basın toplantısındaydım.
10 yıldan fazla zamandır devam eden ‘kirlenmek güzeldir’ kampanyalarının son reklam filmini izledik. Film çalışması kapsamında Amerika’dan Vietnam’a, Çin’den Portekiz’e dokuz ülkeyi kapsayan çok çarpıcı bir ‘çocuk ve oyun’ araştırması da yapmışlar.
Sonuçları içimizi acıttı…
Türkiye’de her 10 çocuktan sadece 4’ü günde bir saatten fazla sokağa çıkıp açık havada oyun oynuyor. Yani çocuklarımızın yüzde 60’ı evlere ve ekranlara mahkum!
Her yedi çocuktan biri sokağa hiç çıkmıyor!
Korkunç bir sonuç bu.
Hayatı nereden öğrenecek bu çocuklar? Açık havada yaşıtlarıyla oyun oynamadan insanlarla aralarındaki sorunları çözmeyi nereden bilecekler?
Kampanyanın başından projeye bilimsel danışmanlık yapan Psikiyatrist Profesör Yankı Yazgan da bizimleydi. Anlattıkları ise o kadar çarpıcı ki:
“Anne babalar çocuklarıyla nasıl zaman geçireceklerini bilmiyor, oyunu çocuk oyalama aracı zannediyor. Oysa oyun gerçek insanlarla oynanır, beyin gelişimi için vazgeçilmezdir ve esneklik hüneri bu süreçte edinilir.”
Yankı Yazgan hayran olduğum bir ruh hekimi.
“Çocuklarınızı belirsiz bir geleceğe doğru yetiştirirken en çok geliştirmeleri gereken sorun çözme becerileri. Bunu başaramazlarsa her koşulda mutsuz olurlar” diyor.
O kadar haklı ki!
İzin verin çocuklarınıza. Sokağa çıkıp hayatın içinde ayakta durmayı öğrensinler.
Çünkü kirlenmek gerçekten de çok güzel!
Özel bir teşekkür…
Cumartesi günü Zapp Ailesi’nin özel röportajını okudunuz. Ers Garage ekibi hiçbir ücret almadan ailenin arabasını elden geçirdiğinde Zapp’lar Ers Garage’e özel bir teşekkür yazmamı istediler. Teşekkürüm beni bu nefis insanlarla bir araya getiren Ers Garage’ın sahibi dostum Murat Ersönmez’e…
Yorumlar