Türkiye’yi siyasetten kurtarmalıyız
Bu referandum aslında bu yolda büyük bir fırsat sunuyor.
Herşeyin, ekonomiden futbola, TV dizilerinden kılık kıyafetimize, kullandığımız arabadan gittiğimiz lokantaya kadar, aklımıza gelen her alanın “siyasete battığı” bir dönemdeyiz.
Oysa normal ülkelerde, akılla, liyakatla ve sağduyu ile yönetilen ülkelerde vatandaşlar Başbakanların, Bakanların isimlerini bile bilmezler.
Demokratik sistem, adalet mekanizmaları, yerel hizmetler tıkır tıkır çalışır, kimse kimsenin mahallesine nefretle, kinle bakmaz.
* * *
Türkiye son 15 yılda her geçen gün biraz daha fazla siyasetin kum fırtınalarına gömüldü.
Taraflar keskinleştikçe, bütün düğümlerimiz, kördüğüm haline geldi.
Dünya almış başını giderken, biz sürekli kendi çevremizde dönüp duruyoruz !
Düşünmek, konuşmak bitti, sadece tartışma, polemik ve son dönemde bir de her duyduğumda midemi bulandıran “algı yapmak” diye birşey var artık.
Ne yazık ki bu boş laflarla sadece bugünleri değil, geleceği de kaybediyoruz.
* * *
“Siyaset”in bu ağır gölgesi olmasa, sorunlarımızı içtenlikle ve cesaretle konuşabileceğiz belki… Gençler bu nedenler bizden çok daha özgür, çok daha önyargısız.
Gezi Parkı’nda yaratılan o “çoğulcu, birbirine saygılı, siyasetten uzak” yurttaşlık tanımı, en çok ihtiyacımız olan şey…
Bu anlamda CHP’nin referandum kampanya yaklaşımını çok sevdim. Parti sembolleri ve söylemleri olmadan, bugünün hamasetle dolu siyasi tuzaklarından uzak, yarını hayal edebileceğimiz bir görsel kullanmışlar…
Tüm kalbimle inanıyorum ki, bu referandum bize yepyeni yollar açacak.
Ve biliyorum ki bugün mecliste olan partilerin ve onların liderlerinin yerini, hiç de uzak olmayan bir tarihte yepyeni yaklaşımlar, yepyeni isimler alacak.
Dünü, hatta bugünü değil, sadece yarını konuşmalıyız
Türkiye’de ne yazık ki seçmenlerin büyük çoğunluğu ( hangi partiden olursa olsun ) kendisine “verilen”e razı.
Belki de yaşam boyu fakirlikten kurtulamayacaklarına inandıklarından, bir sosyal yardım parasına, çocuklarının bir devlet kapısında “işe konulmasına”, yağmurda sıvası dökülse de bir toplu konuta taksitle girmeye razılar…
Oysa dünya son 20 yıldır sıçramalar halinde değişiyor, bilimde, teknolojide ve iletişim alanında ardarda “devrimler” yaşadık, tümünün de etkileri çok hızlı görülüyor.
Türkiye’deki vatandaşlarımız da sadece ellerindeki cep telefonlarına baksalar, bu anormal hızlı değişimi anlayacaklar.
Ama nasıl oluyorsa, her yıl cep telefonlarında yeni bir modele geçen insanlar, bu yeni dünya düzeninin onların günlük geçimine getirdiği fırsatların farkında bile değil.
Bu yeni dünya düzeninde kendini eğiten, teknolojik donanımlarını geliştiren ve genç insanlara büyük ufuklar var.
Üstelik öyle Harvard’dan birincilikle mezun olmuş tiplerden filan söz etmiyorum.
İyi bir teknik lisede bilgisayar öğrenip, sonra yazılım alanında eğitim almış, İngilizce’yi günlük anlamda kıvırmış insanlardan söz ediyorum.
Ne yazık ki biz bunu bile sağlayamıyoruz çocuklarımıza.
Ya kapısında tabelası olan içi bomboş sözüm ona üniversitelerden anlamsız birer diploma verip eve yolluyoruz, ya da “siyasi bir yakına” sığınıp, bir devlet kapısında “garantili iş” bakıyoruz.
Almanya dünyadan “yazılımcı” topluyor, dünyanın pek çok ülkesi “kod yazmayı” ilköğretim seviyesinde müfredata ekledi.
Bugün dünyayı değiştirenler de kendi kaderlerini tayin edenler de aslında sadece bu hızlı devrimlere kolayca ayak uydurabilenler.
Türkiye’nin yapması gereken bu.
Belediyede otoparkçı olmaya razı olanlar, yarın o belediye “otomasyon”a geçtiğinde, evinde oturacak çünkü !
Ah bunu bir anlayabilsek…
Canım Kızım;
Sadece erkeklerle mücadele etmen gerekmeyecek, bir de seni sürekli aşağıya çekmeye uğraşan kadınlar olacak hayatında. Sakın şaşırma !
Yorumlar