Dünya 4. Sanayi Devrimi’ne giderken, Türkiye’de ne oluyor?
Türkiye hem dış politika tercihleri hem de içeride sürekli yükselen şiddet ve ayrımcılık iklimi ile bir felakete mi koşuyor?
Memleketin yarısına bakarsanız her şey harika !
Profesör Özer Sencar’ın son açıkladığı Metropoll Ocak Araştırması’nda AKP’nin desteği yüzde 48.6 olarak bulunmuş.
Muhalefet partilerinde ise “anlamlı bir değişiklik yok” saptaması yapılmış.
Yok zaten, onu biliyoruz… Hatta tam tersine, aklın mantığın alamayacağı “anlamsızlıkta” işler yapmaya devam ediyorlar !
AKP ise kendi içindeki “görünmeyen” bölünmeye rağmen hedefine emin adımlarla ilerliyor.
Profesör Özer Sencar, AKP’nin araştırmalarda yüzde 50’nin üzerine çıktığını gördüğü an Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi referanduma taşıyacağını düşünüyor.
Başbakan Davutoğlu hem uluslararası topluma hem bizlere defalarca “4 yıl seçim olmayacak” demiş olsa da ben de Özer hoca gibi düşünüyorum.
Bir süredir dünyanın çeşitli ülkelerinde seyahatlerim oluyor, oralarda da hem meslektaşlarımla hem de bürokratlarla konuşuyorum.
Gördüğüm şu : Batı medeniyeti Türkiye’yi ve Tayyip Erdoğan’ı “Coğrafi olarak önemi olan ama antidemokratik yaklaşımlarla yönetilen bir ülke ve diktatörlüğe doğru koşan tahmin edilemez tehlikeli bir lider” olarak algılıyor.
Tüm müttefikleriyle sürekli kavga eden, diplomasinin ince hamlelerini değil, hamasetin ve kabadayılığın kırıp döken yaklaşımını tercih eden Türkiye ciddi anlamda itibar kaybetmiş durumda.
Cenevre’de toplanacak Suriye Görüşmeleri’nde de Türkiye istediğini alamayacak, görünen o.
Ve Suriye krizi, İran’ın güçlenerek sahaya döndüğü, Rusya’nın Esad’ı açıkça desteklediği şu günlerde başımıza çorap örmeye devam edecek.
Yeni mülteciler çoktan kapıda !
Biz bunları yaşarken dünyada ne oluyor peki ?
Dünya, petrole bağımlı küresel ekonomik sistemin yerine “bilgi, içerik, teknoloji ve yenilikçiliğin” kral olduğu yepyeni bir çağ için harıl harıl çalışıyor: 4. Sanayi Devrimi gerçekleşiyor.
Çok değil, 10 yıl içinde Amerika petrolsüz bir sanayinin özgürlüğü ile Orta Doğu’ya olan ilgisini kaybedecek. Almanya ve Avrupa’nın küçük ama güçlü ekonomileri buna hazırlanıyor.
Japonya zaten bir süredir bu yeni çağı yaşıyor.
Fiziksel insan emeğinin önemini yitireceği, ustalık, derin uzmanlık ve saf bilginin egemen olacağı bu yeni dünyada Türkiye ne yapacak ?
Makarna ve kömür paketleri ile oyalanmaya devam mı edecek ?
Yoksa yerel yönetimler yaklaşımından, eğitim sistemine, diplomasi anlayışından ekonomi yönetimine, adalet mekanizmalarından şehircilik vizyonuna her konuyu yeniden ele alıp bu heyecan verici dünyanın bir parçası mı olacak ?
Yanıtı tabi ki biliyorum.
Tıpkı sizin içinizden söylemeniz gibi, ben de buraya yazmıyorum.
Finlandiya nasıl başarmış?
Sömestir tatili için oğlumla kısa bir seyahate çıktığım Finlandiya beni gerçekten çok etkiledi.
Kuzey’in bu her türlü doğal kaynaktan mahrum, gezegenin en hoyrat koşullarında yaşayan, yazın bataklık kışın bildiğiniz buz olan küçük ülkesi başarmış.
Dünyanın en zengin, en adil, en özgürlükçü ve açık ara en temiz ( ben hayatımda böyle tuvaletler görmedim ! ) ülkesini yaratmışlar.
Birlikte seyahat ettiğimiz Sacred7 Travel şirketi turun başında hepimize bir kitap armağan etti, daha sonra okuyucularımın da e-posta yazdığı bu kitabı uçakta bitirdim : Beyaz Zambaklar Ülkesinde.
Kitap, 1900’lu yıllarda Rusya’dan kopan Finlandiya’nın öyküsünü anlatıyor.
Mustafa Kemal, kitabı okuduğunda “Milli Eğitim Müfredatı”na alınmasını istiyor ve Beyaz Zambaklar Ülkesinde uzun yıllar bizim okullarda da okutuluyor.
Fakir ırgatlar ülkesi Finlandiya’nın eğitime, insana ve çok çalışmaya inanarak yarattığı mucizeyi lütfen siz de okuyun !
Bakın ne diyor Fin’ler : “Bizim kısmetimize bataklıklar ve taşlar çıktı, fakat biz onları işledik ve uygar bir ülke kurduk.”
İşte kitaptan beni çok etkileyen bazı bölümler :
“İnsanlar ülkelerinin geleceğine dair taşıdıkları sorumluluğun bilincine varmazlarsa, ülkelerin refaha kavuşması da mümkün olmayacaktır.”
“Her halkın içinden, hem büyük şahsiyetler hem de aşağılık insanlar çıkabilmektedir. Hangisinin iktidara geleceğini belirleyen temel etken halkın ruh halidir.”
“Baskı altında, isteksizce ve zorla yaptırılan emek, ağır ve ezici bir emektir. Bir de bunun tersi olan, insanı canlandıran, bir kartal gibi insanı kanatlandıran özgür ve yaratıcı emek var.”
“Ben sizlerin, genç Finlandiyalıların, sadece Macarları ayakla topa vurarak yenmekle yetinmemenizi istiyorum. Tüm dünyayı beyniniz, kalbiniz ve iradenizle, bilim, ticaret, zanaat, adil hukuk düzeni gibi alanlarda verdiğiniz mücadelede yenmenizi istiyorum!”
“Yeni işbaşına gelen politikacılar eskiden beri süregelen aptal, yırtıcı ve hain oyunu tekrarlayıp duruyorlar. Devletlerinin sınırlarını genişletmek için çaba gösterirler, fakat hükmettikleri topraklarda zeka, bilgi ve halk vicdanının gelişmesi için kılları kıpırdamaz !”
“Halkın büyük bölümünün eğitimsiz olması devlet eliyle yapılan büyük bir kötülüktür. En büyük ilkellik ülkede yaşayan her bir insanın sahip olduğu fiziksel,
manevi ve zihinsel yetenekleri hayata
geçirmemektir.”
Spotify’da yeni keşfim
Haftada bir gün yazdığım için tüm gündem haberleri bugüne kalıyor. İnanın benim bile içim şişiyor bu pazar yazısını yazarken !
Haydi bir nefes alalım, Spotify’da Kanat Atkaya’nın listesinde şahane bir şarkı dinledim:
Roll Tango – Calexico
Her sabah uyanınca ilk iş basıyorum düğmeye… Ohh, nasıl iyi geliyor.
Yaşasın Kanat Atkaya listeleri, yaşasın müzik !
Bak Kızım
Senin mutluluğuna, kahkahalarına, kadınlığına açıkça saldıran kadınlar tanıyacaksın, hemen kaç onlardan! Bir de kızkardeşlerin olacak, senin seçtiğin…
onları da asla bırakma.
Yorumlar