Aklımızı başımıza almak zorundayız
Hayat nasıl da devam ediyor, değil mi?
Şu anda işinizde bir dosya okuyorsunuz belki, belki birazdan pazara gidip etli biber dolması için alışveriş yapacaksınız…
Ya da makam arabanızın arka koltuğunda internetten borsada son rakamlara bakıyorsunuz, bir vapurun güvertesinde sevdiğiniz adamı özlüyorsunuz.
Hayat hep devam ediyor.
* * *
Ölüm de öyle…
Cenazeler kalkıyor. Kendini taramalı bir Kalaşnikof’un karşısında bulan bir güvenlik görevlisi, simit satan bir büfede mesaisini yeni bitiren bir çalışan, uzun bir uçuştan sonra eve dönmek için servis bekleyen bir hostes…
Öldüler.
Niye?
Bilmiyoruz.
Şehit falan değil, sapık bir ideolojinin kurbanı oldular.
Bana sorarsanız şehit evlatlarımız da kurban.
Yarına kalmayacak, kimseye bir faydası olmayan, gelecek nesillerin öfkeyle ve nefretle hatırlayacağı politikaların kurbanı oldular, oluyorlar.
* * *
Aklımızı başımıza almak zorundayız.
Yoksa bu karanlık hepimizi içine alacak.
13 yıldır bu ülkeyi yönetenler geldiğimiz bu korkunç, bu umutsuz noktadan birinci derecede sorumlu.
Saldırıdan sadece saatler sonra Meclis’teki “Terör olayları araştırılsın” önerisi AKP’li vekillerin oylarıyla reddedildi!
İktidar, sorumluluktan kaçıyor. Hep yaptığı gibi…
Ama 13 yıldır bu ülkenin vatandaşını sandıkta büyük bir çaresizliğe mahkum eden muhalefet de sorumlu!
Anlamlı bir seçenek yaratamayan, bu ülkenin genç kitlelerini heyecanlandıramayan, bir Meclis başkanlığı seçimini bile beceremeyen muhalefet.
Bir kongreyi yapmaktan aciz, terör örgütleriyle bağını koparamayan, sağda mı solda mı durduğu anlaşılamayan tüm muhalefet…
Onlar da sorumluluktan kaçıyorlar, hep kaçtılar.
* * *
Peki ya biz, sıradan insanlar?
Bizim hiç mi sorumluluğumuz yok?
Okuyup araştırmadan, sürekli sloganlarla sosyal medyada haybeye yazan, “Adayı beğenmedim, tatilimi bölemem” diye oy vermeye gitmeyen, büyük bir olay olduğunda celallenip efelenen, ertesi gün her şeyi unutan biz…
Bizim hiç mi vebalimiz yok bu olan bitende?
* * *
Aklımızı başımıza almak zorundayız.
Yoksa bizim de, evlatlarımızın da yaşayacağı bir ülke kalmayacak.
Korkunç da olsa, gerçek bu…
Kime nikah kıyacaksınız siz?
Bir bu eksikti!
Bunca acı içinde geri planda kaldı ama biliyorsunuz ‘müftü ve muhtarlara’ resmi nikah kıyma izni verildi?
Niye?
Türkiye gibi nüfusunun büyük bölümü ‘kent’ sayılan bölgelerde yaşayan bir ülkede ne gerek var böyle bir uygulamaya?
Yazmaktan biz bıktık, siz de okumaktan.
Bu ülkede çok derin bir ‘çocuk gelinler’ sorunu var. Eğitimdeki yeni düzenlemelerle kız çocuklar erken yaşta okuldan kopuyor, eve kapanıyor.
Şimdi bir de siz “Dinimizde küçük yaşta evlilik var” diye düşünen, “Kız çocuk çok gezerse eve b.k getirir” diyen kafalara nikah izni verirseniz, nasıl çözülecek var olan korkunç durum?
Sırf siz ‘politik yalakalık’ yapacaksınız diye bu kızları mı harcayacaksınız yani?
Yok öyle hesap.
Bütün kadın örgütleri ayakta, hepimiz direniyoruz, direneceğiz…
Bu ülkenin pırıl pırıl kız çocuklarını sizin geri kalmış, köhne, oy peşinde yamyamlığınıza yedirmeyeceğiz!
Yorumlar