Belki de vazgeçmeliyiz…
Bu ülkenin en büyük sorunu yoksulluk sanıyordum.
Gelir dağılımındaki
adaletsizlik, kalkınmanın Anadolu’ya yayılamaması, eğitimde fırsat eşitliğinin
olmayışı, mesleki yönlendirme sorunları, kadının evde oturması…
Aşmamız gereken en önemli meseleler bunlar,
çözüm için hepimiz yazmalı, mücadele etmeli, çalışmalıyız diye düşünüyordum. Bundan daha önemli hiçbir sorunumuz yok diyordum.
Değilmiş.
Bu ülkenin en büyük sorunu, en olağanüstü halleri bile çok olağanmış gibi yaşayıp gitmesi….
Son 14 yılda başımıza gelenleri alt alta yazsak, dünyanın herhangi başka bir ülkesinde insanlar sokaktan eve girmezdi herhalde!
Anlıyorum ki eşitlik, özgürlük, adalet, yaratıcı düşünce kimsenin umurunda değil bu ülkede.
Benzer şekilde, kendi kaderini tayin için karar alma, uygulama, inisiyatif kullanma diye bir şey yok…
Her mahalle kendine bir “kurtarıcı” arıyor. Biri yapsın, biz ona uyalım. Hiç düşünmeyelim, anlamayalım, değiştirmek için kılımızı bile kıpırdatmayalım.
Böyle geldik, böyle gidelim…
İdare edelim, çalıyı dolaşalım, bize dokunmayan yılan bin yaşasın…
İşte bu kafaymış bizim en büyük sorunumuz.
Bu kafa bizi bugünlere getirdi; zenginle fakir arasındaki uçurumun giderek derinleştiği, eğitimin tamamen çöktüğü, cahil kalmanın marifet sayıldığı, herkesin borçlu olduğu, birbirine ve hiçbir kuruma güvenmediği, ölülerin arkasından küfür kıyamet gidilen bu Olağanüstü Hallere…
Kendimize ve herkese yalanlar söyleyerek bu noktaya geldik. Mış gibi yapmaktan hiç vazgeçmedik…
Gazeteci gibi yapanlar, kadınmış gibi yapanlar, ahlaklıymış gibi yapanlar, çalışıyormuş gibi yapanlar…
Kendi geleceğimizi yok ettik.
Bu saatten sonra OHAL 3 ay olmuş, 12 ay olmuş ne fark eder?
Türkiye’nin güvenlik sorunu
Hep düşünüyorum: Bu ülkenin bunca işsiz güçsüz, üstelik niteliksiz genç insanı ne olacak?
OECD, yani dünyanın en gelişmiş 34 ekonomisinin çatı örgütünün açıkladığı şu son veri daha da canımı sıktı:
Türkiye, hem genç işsizliğinde, hem de eğitimsizlikte yüzde 29.8’le en kötü ülke!
Türkçesi şu, memleketin sokaklarında dil bilmeyen, dünyadan bihaber, hiçbir mesleği yeteneği olmayan, ekonomik olarak bağımlı yüzbinlerce delikanlı ve genç kız dolaşıyor.
Bu gençler elbette eğitimsiz oldukları için bilinçsiz, iş güç sahibi olmadıkları için de mutsuz ve öfkeliler.
Dünya, teknoloji ve bilimle yeni bir çağa ilerlerken bu gençlere bu ülke ne vaat ediyor?
Kızlara “kocişli sofralar”, erkeklere de “troll olup” ona buna hakaret etmeyi…
Türkiye’nin en büyük güvenlik sorunu işte bu çocuklar.
Yolu yordamı olmayan bu kitle, aklınıza gelen ve gelmeyen her türlü aşırılığa yönelebilir…
Gülseven Yaşer’in ricası
Yıllarca FETÖ’nün gazabına uğrayıp yurtdışına gitmek zorunda kalan Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer’le yaptığım röportaj SÖZCÜ’de geçen hafta yayımlandı.
Yaşer’in bir ricası var; röportajdaki bazı bölümleri vurgulamak istedi, aynen aktarıyorum:
“Hocanın Okulları” isimli kitap, şahsım tarafından hazırlanmamıştır. Serhat Özkan ve İsmail Özdemir’in anlatımları aynen aktarılmıştır.
Sivil Toplum Kuruluşları, sadece bu kitabın yayımlanmasına katkıda bulunmuştur. Kitap içeriği tamamen Serhat Özkan ve İsmail Özdemir’in anlatımlarına dayalıdır.
O günlerde yazılı ve görsel basında kitabı yazan iki öğrenciye gereken ilginin gösterilmemesi, daha sonra yaşanan olayların başlangıcını oluşturmuştur. Bu konuda tek istisna Hulki
Cevizoğlu’dur, sadece o ekranını açmıştır.”
BAK KIZIM
Mutlu ol, mutlu ! Hiçbir vampirin içindeki yaşam tutkusunu emmesine izin verme.
Yorumlar