Kır zincirlerini!

  • 25 Ocak, 2016
  • Yorum yapılmamış
  • Yazar: Özlem Gürses


‘Aile olmak’ kavramı ne kadar değişti değil mi?
Biz büyürken anne, baba ve çocukların aynı evde, hatta çoğu zaman büyüklerle aynı apartmanda yaşadığı bir topluluktu aile. Hoş, o zamanlar bir de ‘mahalle’ vardı. Sokaklarında koşup oynadığın, bakkalı, terziyi tanıdığın, taksitle ya da veresiye alışveriş yaptığın, kapıdan kapıya böreklerin, aşurelerin gittiği bir yer.
Anadolu’nun küçük kentleri hariç şimdi mahalle de pek kalmadı.

***

Bu aralar hem İstanbul’daki çevremden hem de dünyanın çeşitli noktalarında yaşayan dostlarımdan yepyeni aile modelleri dinliyorum.
Evli olmayıp birlikte yaşayan bir çift, aile. Tek yaşayıp bir çocuk evlat edinen kadın ve çocuğu, aile. Evli olup, bir biyolojik bir de evlat edinilmiş çocukla yaşayan, aile. Evli olmayıp sperm bankasından bir çocuk yapan tek kadın ve çocuğu, aile. Örnekler o kadar çok ki…
Hele işin içine farklı tercihler, eşcinsel çiftler, hayvanlarımız filan da girince.
Aile, bir arada olmayı seçmiş, kurduğu ilişkiler içinde mutluluğu bulmuş bir topluluk haline geldi artık. İster köpeğinizle, ister doğurduğunuz çocukla, isterseniz sadece yanında kalmayı tercih ettiğiniz hayat arkadaşınızla.
Geçenlerde bir işkadını arkadaşım “Seçilmiş kız kardeşlerim var benim” diyordu, “Sadece onlarla dertleşirim…” Ne güzel…
‘Kutsal aile’ kavramının bu yeni tanımlarla özgürleşmesi çok hoşuma gidiyor benim. Bu özgürlük, biyolojik ailelerimizden gelen yüklerin giderilmesi için yeni ufuklar açıyor. Bir aile masalına hapsolmak yerine, kendi masalımızı, seçtiğimiz kişilerle yeniden yazabilmek heyecan verici.

***

Benzer bir durum ‘vatandaşlık’ kavramında da yaşanıyor.
Yıllar önce bir akademisyen dostum, “Vatandaşlık çok kısa bir zaman içinde alınıp satılan bir ürüne dönüşecek, hangi ülke daha çok demokrasi, özgürlük ve fırsat eşitliği sunuyorsa oranın vatandaşlığı değerli olacak” demişti. “Yok artık!” diye düşünmüştüm, daha neler! İnsan doğduğu, büyüdüğü, her hücresinde anıları olan ülkesinden, vatanından vazgeçer mi? Vazgeçiyormuş, öğrendik. İnsanlar mutluluğun ve huzurun peşinde ülkelerini de geride bırakabiliyormuş.
‘Parası neyse verip vatandaşlığını alabileceğiniz 22 ülke’ diye liste bile var internette.
Dünyanın en değerli pasaportları diye girin neler neler göreceksiniz!

***

Yani arkadaşlar, biz büyürken öğrendiğimiz pek çok klişe, sınırların kaybolduğu bu yeni dünyada yavaş yavaş yok oluyor. İnsanlar dünyanın her yerinde önyargılardan uzak, ‘kendilerini gerçekleştirmenin’, içine doğdukları gerçeklerle değil, mutlu olacakları seçimlerle yaşamanın yollarını arıyor. Bunun parayla pulla filan alakası yok.
Bize gereken tek şey, düşünme biçimimizi değiştirip mutluluğun bir seçim olduğuna gönülden inanmak. Her sabah uyanıp mutluluğu seçen biri, ona ulaşmanın yolunu da mutlaka buluyor.
Bu vesileyle harika bir yeni hafta diliyorum…
Bir de haber vereyim; bugünden itibaren ŞIK’ta sizlerleyim…

İLİŞKİNİN SONU…

Dün İngiliz The Independent gazetesinde, ‘Bir ilişkinin sonunun geldiğine dair dört belirti’ başlıklı bir makale okudum. Makalenin yazarı, dünyada evlilik terapisine dair en çok kitabı olan psikolog; Profesör John Gottman.

Bakın neymiş o dört ipucu:
* Kişiye dönük eleştiri.
* Sürekli kendini savunma.
* Konuşmama.
* Aşağılama.

DAVOS’ta ve IŞİD’de kadın

Dünyada kadın meselesine dair iki bilgi aktarayım; biri her yıl Davos’ta gerçekleşen ‘Dünya Ekonomik Forumu’ndan. Zirvenin konu başlıklarından biri ‘İş Dünyasında Cinsiyet Eşitliği’ idi ama ne yazık ki bu yıl da Davos’taki kadın katılımcı oranı sadece yüzde 18!
Bu yıl, bahsettiğim konuya dikkat çekmek üzere U2’nun sosyal sorumluluk duyarlılığıyla ünlü solisti Bono aşağıdaki tweet’i yazdı: “Davos’ta rastladığım bu kardan kadın da ‘cinsiyet eşitliği’ istiyor!”

***

Diğer bir haber de memlekette başımıza bela olan IŞİD’le ilgili. “Kadın meselesiyle IŞİD’in ne alakası var ?” diyeceksiniz.
New York Times gazetesinin bir üniversite araştırmasına dayanarak verdiği habere göre IŞİD, internet üzerinden sürdürdüğü katılım çağrılarında özelikle Batılı kadınları ikna etmeyi amaçlıyormuş. Şu ana kadar kadınların okuduğu bloglar ve Instagram hesapları üzerinden 500 Batılı kadını ikna etmişler. Kadınlar, en çok ‘romantik bir aşk ilişkisi ve şehvetli cinsellik’ vaadlerinden etkileniyormuş! IŞİD bölgesinde vardıklarında hemen evlendiriliyor, düzenli bir ev ve evlilik hayatına geçiyorlarmış. Kadınlar kendi aralarında bu IŞİD’li kocalara bir de lakap bulmuşlar: ‘jihotties’ yani ateşli cihatçılar anlamında!

Kategoriler

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir