Türkiye’de iç barış sağlanmadan dış barışın olması mümkün değil

  • 14 Temmuz, 2016
  • Yorum yapılmamış
  • Yazar: Özlem Gürses

İsrail ile anlaşma imzalandı, Rusya’dan özür dilendi… Arıboğan, bu değişim için şöyle dedi: İçeride kavga ortamını besleyip dışarıda barış içinde olmak mümkün değil. Üstelik Türkiye son birkaç yılda çatısını yitirdi. Dağıttıkları gibi toparlamak durumundalar. Erdoğan’ın öncelikli sorumluluğu budur.

Bir “barışma rüzgarı”dır gidiyor… Rusya, İsrail derken şimdilerde sıra Suriye ve Mısır’a gelmiş durumda… Barışmak elbette savaşmaktan çok daha iyi. Fakat insan merak ediyor; neden şimdi? Sadece bunu değil, IŞİD, yeni terör paradigmaları gibi başlıkları konuşmak için Prof. Deniz Ülke Arıboğan’ı aradım. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Öğretim Üyesi Arıboğan, aynı zamanda Oxford St. Anthony’s College ve Oxford Harris Manchester College’da akademik çalışmalarını sürdürüyor. Uluslararası Dialog İnisiyatifi’nin de Yönetim Kurulu Üyesi olan Deniz Ülke Arıboğan’ı Bodrum’da aile tatilinde yakaladım. Ülke hoca, “İç barış sağlanmadan dış barışın anlamı yok. Türkiye’nin çatısı çöktü, dağıtanlar şimdi bunu toparlamak durumunda” diyor…

Deniz Ülke Arıboğan, Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı.
Deniz Ülke Arıboğan, Özlem Gürses’in sorularını yanıtladı.

BÜYÜK BİR KARMAŞA VAR

– Atatürk Havalimanı saldırısı ile başlayalım. Neden oldu bu saldırı?
Türkiye’deki IŞİD saldırıları tek merkezden kaynaklanmıyor. Havalimanı saldırısı, merkezden ve profesyonel saldırganlarca tasarlandı. Dış kaynaklı ve Türkiye’nin değişen dış politikasına yönelik mesaj içerikli idi. İlk günlerden beri “IŞİD bir örgüt değil bir marka; bu markayı kullanan farklı cihatçı örgütçükler, eski Baasçı devlet uzantıları, aşiretler var” diyorum. Bu karmaşanın en önemli ama ihmal edilen uzantılarından biri de istihbarat servisleri.
– Ne gibi bir rolü var onların?
Bölge büyük bir jeopolitika mücadelesine sahne oluyor, istihbaratçılar da burada cirit atıyor. Bu yapılar, heveslileri taşeron olarak kullanıyor.
– Dış politikada açık bir dönüş var, bu nereden çıktı?
Türkiye’nin dış politikada son 3 yıldaki başarısız çizgisi dünyadaki radikal değişime rağmen sabit kalma inadından kaynaklandı. Stratejik değil ideolojik davranıldı. Arap baharı başladığındaki liderlik pozisyonumuz, bahar bittiğinde dibe çöküş eğilimindeydi. Yeni pozisyon alınması gerekiyordu, alınamadı. Ahmet Davutoğlu’nun gidişi sembolikti ve bu anlamda dış dünyaya verilen bir mesajdı.
– Dış politikada paradigma değişikliğine gittik. İç barış sağlanmadan bunun değeri var mı?
Hayır bu mümkün değil. Dış politika ile iç politika birbirine bağlı ve bağımlı. İçeride bunca kavga ortamını besleyip dışarıda barış içinde olmak, hele bugünün koşullarında mümkün değil. Zaten ülkenin yüzde 50’sinin yapılan her davranışı sahiplendiği, diğer yüzde 50’sinin ise reddettiği bir ülkede güçlü bir dayanışma sağlamak da imkansız. Türkiye son bir kaç yılda çatısını yitirdi. Bizi yeniden dayanışma ve paylaşma ortamına sokacak bir modele ihtiyacımız var ama basit siyasal hesaplar geleceğimizi riske atıyor. Siyasi partilerin ve en başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öncelikli sorumluluğu bu. Dağıttıkları gibi toparlamak durumundalar.
– Türkiye bölünmeye mi gidiyor?
Umarım gitmez. Birlikte ve bütün olarak siyasi varlığımızı sürdürmenin, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarına hem de çevre ülkelerde yaşayan soydaş ve akrabalarımıza çok daha büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum.

İŞTE İKTİDARIN HATALARI

– Dış politikada ne hata yaptık?
Ulus devleti aşan söylemler, idealler kurgulayarak çevre ülkelerde etkinlik üretme peşine düştük. Biz, Batı dünyasının bir parçasıydık ve ona benzemeye, eklemlenmeye çalışan topluluklara ilham kaynağıydık. Sonra Arap baharıyla birlikte düzen değişti; rejimler Türkiye’yi sorumlu tuttu. Biz de demokrasi, refah, insan hakları, Batı’nın parçası olma gibi söylemleri bırakıp Müslüman Kardeşler’in liderliğine soyunduk. Ortadoğululaştık. İslamcı siyaseti üst ideal olarak sunma yoluna girdik. Oysa en büyük gücümüz seküler sistemimiz ve demokratik, liberal dünya ile bütünleşme arayışımızdı. “Değerli yalnızlık” ipine sarıldık ama onun da gereğini yapıp sorunlara tarafsız kalamadık. Şimdi politikalarda revizyon zamanı. Tehdit de, savunma kapasitesi de yükselecektir bu noktadan sonra.
– Tehdit neden yükselecek?
Türkiye IŞİD ile direkt muhatap olmak zorunda olan bir ülke. Türkiye, bir anda anti-IŞiD güçlerin lojistik merkezine dönüşürse, ilk hedef haline gelir. Sadece ülke içinde 2000 civarına eylemci olduğu söyleniyor. Bu ciddi bir rakam.
– IŞİD konusunda da Türkiye’nin söylemi değişti…
Değişiyor, değişmeli. Hatırlarsak devlet daha önce saldırıları IŞİD’in yaptığını açıkça ilan etmiyordu. Tavır 180 derece döndü ve havalimanı saldırısından sonra direkt IŞİD’i hedef alan açıklamalar daha ilk anda geldi.

5

ÇÖZÜM SÜRECİ BAŞLAYACAK

– IŞİD saldırıyı hala üstlenmedi.
Geçmişte AKP hükümetini karşılarına almak istemiyorlardı belki, ancak şimdi yüzde 8’lik toplumsal sempatiyi yitirme endişesi çok daha baskın. IŞİD, içerideki Kürt karşıtlığını kullanarak “düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışıyla toplumu etkilemek istiyor. Ancak dengeler değişiyor, daha da değişecek. Devletin yeni yörüngesi, içeride de dışarıda da IŞİD’in karşısındaki ittifaka yerleşmek olacak. Hükümetin Kürtler konusundaki politikası ise bunun tersi yönünde evrilir diye düşünüyorum. Çözüm süreci yeni bir çerçevede yeniden başlayabilir.
– Türkiye Suriye’de neye razı olacak sizce?
Suriye’deki satranç henüz orta noktasına bile gelmedi. Bu yıl ciddi değişimler olabilir. Türkiye ile Esad arasında nisbi bir yakınlaşma olması halinde bile Suriye’nin yeniden yapılanması konusunda yeni bir aşamaya gelinebilir.

Kategoriler

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir