TUTUKLANDIK
Korkunç bir ülke burası, bizim ülkemiz değil. Ne yazı yazmak istiyorum… ne bir şey okumak. İçimden hiçbir şey gelmiyor.
Aktrollerin sosyal medyada “oh nasıl da geçirdik, nasıl da iktidardayız” tonundaki feci naralarının beklentisi olan “kaybettik, yenildik” duygusu değil bu.
Başka bir şey.
Çok daha derin, çok daha hüzünlü bir şey.
Kendini buraya ait hissetmemek, etrafında ve memlekette olup biteni artık hiç anlayamamak duygusu.
“Tabii çünkü sizin zihinleriniz vaftizlenmiş, ecnebisiniz” hakaretiyle açıklanacak bir şey de değil.
Çok daha acı. Çok daha sonsuz bir şey.
Ömrümü geçirmek istediğim, tek evladımı yetiştirmek ve Kartal’da deniz kenarında küçük bir mezarlıkta gömülmek istediğim ülkeyi sonsuza dek kaybetmiş olmak duygusu.
Endişe değil. Öfke bile değil.
Daha çok nefes alamamak. Bir elin boğazınızı sıkması.
Ve hiçbir şey için değmez diye düşünmek…
Şimdi siz bu yazıyı okurken ( ve belki de kimse okumazken ! ) iki gazeteci bu karanlık yılların sembol cezaevi Silivri’de üçüncü gecelerini geçiriyor olacaklar.
Cumhuriyet Gazetesi GYY Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül “Ağırlaştırılmış
müebbet” istemiyle tutuklu olarak yargılanıyorlar.
Silivri’de yargılananların büyük yalanlarla, tuzaklarla o zindanlara gömüldükleri çıktı ortaya. Tıpkı yıllardır yazdığımız gibi…
Tüm davalar düştü, herkes evine döndü. Hiçbir şey olmamış gibi…
Ben eminim, Can ve Erdem de gün gelecek evlerine, sevdiklerinin koyunlarına, evlatlarına dönecek.
Ama şu kahredici soru bitiriyor beni : Değer mi?
Değer miydi ?
Kimsenin birbirini anlamaya, dinlemeye, öğrenmeye çalışmadığı bu yeni ülkede değer miydi ?
Bırak, insanlar bilmesin MİT TIR’larında ne varmış. Kimse merak etmiyor ki zaten ne olduğunu.
Gerçekten merak edenler buluyor nasılsa, internette, makalelerde, sivil toplum araştırmalarında, yabancı kaynaklarda.
Bırak.
Yazma. Yayınlama. Soru sorma. Merak etme.
Değer mi ?
Bir Aralık gecesini ve mevsimlerin döneceği nice geceleri soğuk bir hücrede evladından, evinden, sevdiklerinden uzak geçirmeye değer mi ?
Evlatlarının büyüdüğünü görememek… mevsimin ilk karında sokaklarda olamamak, sevdiğinin koluna girememek.
Bunlar MİT TIR’larından daha önemli değil mi ?
Neymiş ? Basın özgürlüğüymüş.
Bırak.
SÖZCÜ’nün hem yazarları hem gazetemiz hakkında hapis istemiyle açılmış sayısız dava var.
#SözcüsusarsaTürkiyesusar diye kampanya yaptık, Türkiye hiç tınmadı !
Özgürlük ancak onu gerçekten isteyenlerin olur.
Uzunca bir zamandır memlekette böyle bir talep yok.
O parklardaki gençler, sosyal medyadaki
kahramanlık destanları filan yanıltmasın sizi.
Kimsenin böyle şeyleri umursadığı yok.
Ergenekon’dan, Balyoz’dan, Oda TV’den yargılanıp yıllarını, sağlıklarını ve hatta hayatlarını kaybedenleri kim hatırlayacak sanıyorsunuz ? Kim hatırlıyor ?
Herkesin her şeyi unuttuğu bu tuhaf ülkede bu insanları “kahraman” olarak kim anacak
sanıyorsunuz ?
Ah be Can ! Keşke yapmasaydınız o haberi.
Keşke.
Bugün sen de Erdem de bir pazar kahvaltısında sade kahvenizi içecektiniz.
Ve inan bana kimse merak etmeyecekti “bu TIR’larda ne var, ne oluyor acaba memlekette ?” diye.
İşte anlatmaya çalıştığım duygu bu.
Her şeyin önemini ve anlamını yitirmesi.
Endişeden de… korkudan da… öfkeden de çok daha ağır, çok daha derin, çok daha acı bir şey.
GAZETEM SÖZCÜ İLE GURUR DUYUYORUM!
Çünkü sadece SÖZCÜ bu utanç verici karar hakkında tam sayfa bir manşet attı.
Çünkü sadece SÖZCÜ yıllardır bu ülkede yaşanan rezillikleri cesaretle yazmaya devam ediyor.
Çünkü sadece SÖZCÜ hangi kesimden, hangi mahalleden olursa olsun haksızlığa uğramışların yanında duruyor.
Yorumlar