Düşün Türkiye, Nurettin’in kolu neden koptu ?
Ben demedim mi size, bu ülkede çocuklar yalnızdır, kimsenin onları düşündüğü yok diye…
Kütahya’da, yine Süleymancılar’a ait bir yurtta çalıştırılan 12 yaşındaki Nurettin Ekşi’nin kolu kopmuş, hem de kıyma makinasında !
Baştan sona uykularımızı kaçırması gereken bir olay. Nurettin, 15 yaşındaki abisi Serkan’ı ziyaret etmek için gitmiş yurda.
Yurt müdürü iki kardeşin “çarşıya çıkmasına” izin vermemiş, “önce yurttaki işleri bitirin, sonra gidersiniz” demiş. Ve iki çocuğu mutfakta çalışmaya göndermiş; önce bulaşıkları yıkamışlar, sonra makinada kıyma çekmeye başlamışlar.
Olayın devamını okumaya benim vicdanım elvermedi. Nurettin’i kan revan içinde o makinanın başında ambulans beklerken düşündükçe… Aklımı kaçıracak gibi oluyorum !
Ambulansın bir türlü gelmemesi, yalan ifadeler, olayın gizlenmesi, yoksulluk içindeki ailenin çarezsizliği…
* * *
Bu ülkenin çocukları kime emanet kardeşim, bir söylesenize bilelim !
Ana babalarına değil, onu gördük.
Devlete hiç değil, onu da anladık.
Peki bu ülkede yoksulluk içinde yaşayan milyonlarca çocuk kime emanet ?
Yurt yapamamışsın, okullar desen bitik durumda, liseye gidip okuma yazmayı sökememiş çocuk var bu ülkede.
Üç beş tane “orta sınıf aile çocuklarının umudu olacak” devlet okulu vardı, onlar da “proje okul” diyerek bitirildi…
Ne kaldı elimizde ?
Aileler mi ?
Yine dün, bu sefer Adana’da 9 yaşında bir çocuk rehber öğretmeninin fark etmesiyle, bizzat büyük dayısının yıllardır kendisini istismar ettiğini anlatmış.
Rezilliğe bakın !
Ve küçük kızın babası “dayımız öyle bir şey yapmaz, kızım hayal görüyor” diyerek şikayetçi olmamış.
Bu babalar mı koruyacak kızlarını ?
Boşversenize…
* * *
FETÖ’nün memlekete darbe yapacak hale gelecek kadar güçlenmesine sebep de bu kimsesiz, sahipsiz çocukları alıp, Işık Evlerinde beyinlerini yıkaması değil mi ?
O zaman da yalnızdı bu çocuklar…
Allahaşkına, yalvarıyorum, çocukları rahat bırakın.
Tecavüz etmeyin, çalıştırmayın, yapayalnız, ne idüğü belirsiz tarikat evlerine göndermeyin, sokaklara başıboş salmayın…
Devletin görevi bu ülkenin evlatlarına sahip çıkmak değil midir ?
Kapatın bütün tarikat yurtlarını, her köşeye bir çılgın gökdelen dikeceğinize, 21. Yüzyılda doğru düzgün yurt yapın bu çocuklara.
Bu kadar mı zor ?
Türk çocukları aptal mı ?
Eğitim, en önemli, en hayati konumuz değil mi ?
Değil, biliyorum da, öyle olması gerekmez mi ?
Bakın mecliste “Bütçe Görüşmeleri” başladı.
Sabahtan akşama kısır siyaset, yok “doları bozdur, ben bozdurmam sen ayakkabı kutusundakini bozdur.”
Bu.
Bundan daha iyi bir fikri, bir vizyonu olan bir tane adam çıkmayacak mı ?
Eğitim bütçesi her sene artıyor, biliyorsunuz.
Ama ne hikmetse “eğitimde fırsat eşitsizliği” hiç düzelmiyor !
Geçenlerde sosyal medyada genç bir öğretmen yazmıştı, “bu bütçeyle kuru üzüm dağıtılıyormuş okullarda, çok iyi bir uygulamaymış.”
Kuru üzümü bilemem.
Ama önceki hafta açıklanan tüm uluslar arası endekslerde Türk çocuklarının matematik ve fen eğitiminde çok geride olduğunu biliyorum.
Nasıl rekabet edecek bu çocuklar “yeni dünya düzeninde” ?
Kıyma makinasında et çekerek mi, kuru üzümle mi ?
* * *
Türk çocukları aptal mı ? Değil elbette.
Onları bu hale getiren bir türlü düzeltemediğimiz eğitim sistemimiz.
Düşünmeyi yasaklayan korkunç okul yaklaşımlarımız.
Oğlum Uzay’la İngiltere’nin en saygın üniversitelerinden Cambridge’e gittik dün. Çok etkilendik.
Ama bizi asıl etkileyen Cambridge ve Oxford’a giriş için yapılan mülakatlarda sorulan sorular oldu.
Bakın adamlar ne soruyor bir çocuğu üniversiteye seçerken :
“Bir insan böbreğini satabilmeli mi ?”
“Bir uzay gemisinin içinde neden mum yakamazsın ?”
“İnsan beyniyle ilgili en çok neyi seviyorsun ?”
“Mimarlık yaparak suçu nasıl azaltabilirsin ?”
“Kendi kafanın ağırlığını nasıl ölçebilirsin ?”
“Sence Ay rokfor peynirinden mi oluşmuştur ?”
“Bir bilgisayarın vicdanı olabilir mi ?”
* * *
Deli mi bu üniversite Profesörleri ?
Niye soruyorlar bu soruları sizce ?
Sorunun yanıtı, bizim içler acısı eğitim sistemimizde eksik olan en önemli olguyu işaret ediyor :
Düşünmek için !
Bak Kızım;
İçindeki sesi dinlemeyi bırakırsan, gün gelir en çok ihtiyacın olduğu anda kendini derin bir sessizlikte bulursun. İçindeki sese kulak ver….
Yorumlar