Milliyetçiliğin nesi kötü ?

  • 11 Eylül, 2016
  • Yorum yapılmamış
  • Yazar: Özlem Gürses

Darbe gecesinden sonra “birlik, beraberlik” meselesi ülkenin konularını konuşmak ve çözüm üretmek için neredeyse tek seçenek haline geldi. Getirildi.
Yıllardır iktidar yöneticileri, en çok da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “biz ve onlar dilinin” açtığı derin yaraları sarmak için bir fırsattır bu, doğru.
Ama memleketin her derdine tek çareymiş gibi “biriz beraberiz” demek de sığ bir kafanın ürünü değil mi ?
Görünen o ki iktidar, Türkiye’nin içinden çıkılmaz hale gelen sorunlarına ezbere şiir okumak ya da aslında yıllarca denenmiş fakat hiçbir işe yaramamış yöntemlerden medet ummak dışında, kalıcı, çağdaş çözümler üretemiyor. Medeniyet ve bir arada yaşamak kültürü, herkesin aynı şeyi haykırdığı bir dünya değil ki ! Tam tersine “yüksek sesle bir arada düşünebilmek egzersizi”dir medeniyet.
Farklı bakış açıları ile diyalog kurmak, anlamak, kabul etmek kültürüdür.
İktidar hep haklı olmak istiyor. “Doğruyu aramak” ihtiyacından çok uzak.
Oysa Türkiye’nin “muhalefete” hiç olmadığı kadar çok ihtiyacı var bugün. Çağdaş, etkili, uzun vadeli çıkış yolları üretebilmek için…
Artık bu yüzyılda milliyetçilik, meydanlarda bayrak sallayıp, TSK ve Emniyet’e güzellemeler yapmanın çok ötesinde bir olgu.
Vatandaşlarının göç etmeyi düşünmediği bir ülke yaratabiliyor musunuz?
Pasaportu tüm dünyada itibarlı bir medeniyet kurabildiniz mi?
Yeni nesillerin kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir memleket inşa edebildiniz mi?
Ve sadece kendi halkınıza değil, dünyaya, insanlığa bir katkınız var mı?
Bu sorulara hayır derken, sokaklarda “Allahu Ekber” diye bağırıp, marşlar söyleseniz, “biriz beraberiz” diye haykırsanız ne değeri var?

80’ler, 90’lar, bugünler

Ben mesleğe 1996 yılında başladım.
Susurluk, banka hortumlamalar, mafya çatışmaları, Apo’nun teslim edilmesi, 28 Şubat, ekonomik kriz…
Tüm bu gündemler hızla geçip gitti.
Bugün olduğu gibi o gün de her şeyi halının altına süpürdük bu ülkede.
Kimselere hesap sorulamadı, “konuşursa yer yerinden oynar” denen hiç kimse konuşmadı.
Şimdi uğraşıp duruyoruz “yahu 80’lerde 90’larda ne olmuştu da bugünlere geldik” diye. Benim gördüğüm, aynı tehlike bugün de aynen devam ediyor.
Yine hiç anlamadan etmeden, düşünmeden, gizleyerek, konuşmayarak, korkarak, intikam duygusuyla bastık bir gaza gidiyoruz… Yine bir duvara çarpacağız diye ödüm kopuyor ! Hem de çok uzak olmayan bir tarihte.

Bıktık usandık FETÖ’den ! 

Sabah kalkıyoruz gözaltılar, akşam yatıyoruz operasyon.
İçimiz dışımız FETÖ oldu.
Sadece bu gündemin içinde kalırsak “fotoğrafı net görmek” yeteneğimizi de yitireceğiz yakında !
Arada bir kafayı temizlemek gerek.
İşte benim “kaçış planım” :
*Spotify’de yeni şarkılar
keşfediyorum. Kişiye özel
“Haftalık Keşfet” listeleri bir harika…
*Seyahat etmek en büyük terapim. Bu Bayram Küba’da olacağım mesela. Oğlumla başka dünyaları tanımak için.
*Yeni kitaplar aldım, Nejat İşler’den “Gerçek Hesap Bu” nasıl da şeffaf yazılmış bir yaşam öyküsü…
*Gittim saçlarıma mavi renk attırdım. Uzun zamandır istiyordum. Bir iyi geldi ki !

Albert Einstein demiş ki:
“Zekanın ölçüsü, gerektiğinde düşüncelerini değiştirebilmekte yatar. Düşüncelerinde ısrar etmekte değil.”

BAK KIZIM
Her başarılı ve mutlu kadının arkasında kendisi vardır ! Hem de ona set vuran bir erkeğe rağmen !!!

Kategoriler

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir